İnsanların ikiyüzlülüğü futbola yansıyınca

Geçtiğimiz günlerde futbolda iki önemli olaya tanık olduk. Meslektaşı bir dostunu hastalıktan kaybeden bir futbolcunun onu formasıyla anması, beni geçmişte yaşadığım benzer bir olaya götüren güzel bir hareketti. PSG-Başakşehir maçında 4. hakemin ırkçı söylemine gösterilen tepki ise tümüyle haklıydı ama bu konudaki ikiyüzlülüğü ortaya koyan pek çok başka örnek var maalesef. 

Söz ettiğim olaylardan ilki, Galatasaray'ın Senegalli forveti Mbaye Diagne’nin Hatayspor maçı öncesi ısınma hareketlerini 42 yaşında hayatını kaybeden vatandaşı Papa Bouba Diop'un formasıyla yapması, sonra da attığı golün ardından saha kenarına gidip Diop’un formasını kameralara göstermesiydi. Her ne kadar inişli çıkışlı bir grafik çizse ve çoğu zaman profesyonelliğin gerektirdiği olgunluktan uzak davranışlar sergilese de Diagne’nin bu davranışını takdir ettim.

West Ham, Fulham, Portsmouth, Birmingham, Lens gibi kulüplerde forma giyen Senegalli eski futbolcu Papa Bouba Diop, 42 yaşında kanserden hayatını kaybetmişti. Diop, 2002 Dünya Kupasında Senegal ile Fransa Milli Takımına karşı gol atmıştı. Diagne Hatayspor’a karşı golünü kaydettiği maçtan sonra “Bu golümü Papa Bouba Diop'a armağan ediyorum. Senegal'de bana ağabeylik yaptı. Bizler için çok şeyler yaptı" sözleriyle duygularını ifade etti (Bkz: https://www.star.com.tr/spor/mbaye-diagne-bu-golumu-papa-bouba-diopa-armagan-ediyorum-haber-1592520/).

Azofeifa için mesajlı tişört fikri

Bu hareketi bana hemen yaşadığım bir olayı hatırlattı. Halihazırda Kosta Rika fahri konsolosluğu görevimi devam ettirdiğimi biliyorsunuz. Bundan yaklaşık 8 sene önce Ankara’nın güzide spor kulübü Gençlerbirliği’ne Kosta Rikalı ofansif orta saha oyuncusu Randall Azofeifa’nın transfer olduğunu duyunca aklıma bir fikir geldi ve hemen harekete geçtim. Azofeifa ile temasa geçtim. Bir kez yüz yüze birkaç kez de telefonda kendisiyle konuştum ve Kosta Rika’nın tanıtımı için şu fikrimi paylaştım: “Sana güzel bir mesaj içeren tişört vereceğim ve üç büyüklerden birine gol atarsan formanı çıkarıp altındaki bu tişörtü kameralara göstereceksin” diye kendisinden ricada bulundum, o da kabul etti.

Hemen tasarımcı olan bir arkadaşıma tişörtü yaptırdım. Tişörtte şu yazıyordu: “Cennet vatanım Kosta Rika’ya selamlar olsun” Bu tişörtü yaptırıp Ankara’ya yollattım. Kendisi de aldığını teyit etti. Bu tişörtü aldıktan sonra ertesi hafta kaderin cilvesi tuttuğum takım Galatasaray’la Gençlerbirliği’nin maçı oldu. Bir anda ortaya çıkan bu durumu kendimle çelişir durumda buldum. Bu çelişkiyi şu şekilde kendi içimde bir çözüme kavuşturdum. Bu maçta Azofeifa gol atsın ve tişörtü kameralara göstersin ancak maçı da Galatasaray kazansın.

Gol var, tişört yok

Maç tam da temennimdeki gibi sonuçlanmadı ama en azından Galatasaray yenilmedi. Maç 3-3 berabere bitti ve Gençlerbirliği’nin ilk golünü Azofeifa topun gelişine ayağının dışıyla harika bir vuruş yaparak kaydetmiş oldu. https://tr.beinsports.com/lig/super-lig/goller/2012-2013/8/genclerbirligi/randall-azofeifa-10173 linkinde Azofeifa’nın golünü izleyebilirsiniz. Azofeifa golü atınca ekrana kilitlendim. Kosta Rikalı oyuncu gol sevinci yaşadı ancak hiçbir şey yapmadı. Hayal kırıklığına uğramıştım. Ekranda maçı izlerken kendi kendime “hadi tişörtü göster” dediğimi hatırlıyorum. Ama sonuç nafileydi. Pazartesi günü kendisini aradım ve golü atınca tişörtü neden göstermediğini sordum. O da kendi kendine kurduğu bir mantıkla “Formayı çıkarıp tişörtü gösterseydim, gereksiz sarı kart görürdüm” dedi. Futboldan az çok anlayan biri olarak kendisine hemen şunu önerdim: “Madem bunu risk olarak görüyorsun, formayı çıkarmadan da tişörtü gösterebilirsin, hatta onu hiç giymeyip yedek kulübenden alarak kameralara gösterseydin bir risk olmazdı” dedim.

Amaç Kosta Rika’ya dikkat çekmekti

O da bir dahaki sefere bunu yapabileceğini iletti. Yanlış hatırlamıyorsam Gençlerbirliği’nin bir sonraki maçı Fenerbahçe’ye karşıydı. Fenerbahçe maçından önce Azofeifa’ya mesaj attım ve “Lütfen bu sefer tişörtü yanına almayı ve kameralara göstermeyi unutma” dedim. O da “Ok” diye karşılık verdi. Kaderin cilvesi Azofeifa yine golünü kaydetti ancak yine hiçbir hareket görmedik.

Halbuki kendisine defalarca açıklamıştım. Rating’i yüksek üç büyüklerin maçlarında “Cennet Vatanım Kosta Rika’ya selamlar olsun” diye bir mesaj verirse herkesin ertesi gün Kosta Rika’yı konuşacağını kendisine anlatmıştım. Ben de açıkçası Kosta Rika’nın isminin gündeme gelmesini amaçlıyordum. Ancak Fenerbahçe maçında da hiçbir şey yapmayınca bunu istemediğini ve yapmayacağını anladım. Fenerbahçe maçında kendisine “bunu yapmak istemediğini baştan bana söyleyebilirdin” tarzında bir mesaj attım. Sonra da kendisinden başka bir talepte bulunmadım.

Diagne, Hatayspor maçında Diop’un formasını kameralara gösterince aklıma direkt bu olay geldi. Sizlerle de paylaşmak istedim.

 

“Zenci” tabirine büyük tepki

Geçen hafta, ilginç bir olaya daha tanık olduk. Şampiyonlar Ligi’nde Türkiye’yi temsil eden Başakşehir, Paris’in takımı Paris St. Germain (PSG) ile grubunun son maçını oynamak üzere deplasmana gitti. Bu maçtan kimse umutlu değildi, açıkçası kendi kendime maçtan önce ‘fark yemesinler yeter’ demiştim. Maçın sonucu öyle olmadı maalesef. Ancak skordan çok maçta olanlar konuşuldu.

Maç sırasında bir pozisyona itiraz eden Başakşehir’in yardımcı antrenörü Pierre Webo için karşılaşmanın 4. hakemi Sebastian Coltescu orta hakeme “Şu zenciyi (negro) atın” diye yönlendirme yapınca, seyircisiz oynanan bir karşılaşmada da bu söylediğini herkes duyunca kıyamet koptu. Webo haklı olarak köleliği çağrıştıran negro kelimesi için “Bana bunu söyleyemezsin” diye hakeme seslendi. 4. hakem de karşılaşmadan sonra kendisini “ben ona zenci demedim, kendi dilimizde kullanılan “negru” yani siyahi kelimesini kullandım” diye savundu. Özrü kabahatinden beter bu savunmaya en iyi cevabı da Demba Ba verdi: “Beyaz birinden bahsederken bu adam (this guy) diye bahsedersin. O zaman neden Webo’dan bahsederken bu siyah adam (this black guy) diye bahsediyorsun. Lügatini düzeltmen gerekiyor.”

Tüm bu olayların sonucunda Başakşehir’in teknik direktörü Okan Buruk gurur duyacağımız bir karara imza attı ve takımını sahadan çekti. Bunun üzerine PSG de Başakşehir’i destekler bir davranışta bulunup takımını soyunma odasına yolladı. Her iki takım da hakemler değişmezse karşılaşmaya çıkmayacaklarını deklare ettiler. Esas tepki karşılaşmanın 4. hakemineydi. Ancak orta hakemin de 4. hakeme pasif bir şekilde destek verdiğini belirtiyorlardı. O gece UEFA tarihi bir karar verdi: Webo'nun aldığı kırmızı kartı iptal etti ve karşılaşmayı ertesi güne erteleyip karşılaşmanın durduğu 14. dakikadan itibaren oynatma kararını verdi. Tabii Rumen hakemlerin yerini bu sefer Hollandalı hakemler aldı. Ertesi gün karşılaşma durduğu yerden devam etti ve PSG Başakşehir’i 5-1’lik skorla mağlup etti.

İkiyüzlülüğe dair örnekler

İsmi Avrupa arenasında hiç bilinmeyen Başakşehir de haklı bir duruş sergileyip Avrupa’daki tüm manşetlerde yerini aldı. Her olayın satır aralarını inceleme gibi bir huyum olduğu için bu olayda da bazı detayları sizlerle paylaşıp bir analiz yapmak isterim.

Bir kere haklı bir duruş sergilediğimiz bu olayda birçok farklı açıdan ikiyüzlülüğün söz konusu olduğunu belirtmek isterim. Yürekten sevdiğim memleketimizin daha iyi yerlere gelmesi için zaman zaman sert eleştirilerde bulunabiliyorum. Bunun kökeninde “ülkemizin daha iyi yerlere gelmesini isteme” duygu ve düşüncesi yatıyor. Bunu baştan belirteyim. İkiyüzlülük konusuna gelince, işte sebepler:

1) ‘Zenci’ye karşı ‘Çingene’ cevabı!

Siyahi futbolculara kullanılan negro kelimesinden çıkan gerilim hakkında konuşurken Başakşehir kafilesinden birinin şu sözleri duyuluyor: “Çingene hakem!” Haydaa, zenci (negro) kelimesini ırkçılık adına eleştirirken çingene kelimesi nereden çıktı?

Hatta Rumen hakemle ilgili açılan soruşturmaya, bu sebeple Başakşehir'in de eklendiği öğrenildi. Ulusal basında çıkan haberi paylaşayım: Irkçılık krizi büyüyor… Başakşehir’e de soruşturma – Spor Haberleri (sozcu.com.tr)

2) Emre Belözoğlu’nun ırkçılık sicili

Irkçılığa karşı dik duruş sergileyen Başakşehir, Emre Belözoğlu’na kaptanlık bandını verip yıllarca baş tacı yapmadı mı? Emre’nin İngiltere ve Türkiye’de ırkçılık konusundaki vukuatlarını cümle âlem biliyor. Newcastle United forması giydiği dönemde Bolton oyuncusu El Hadji Diouf'a ırkçı bir hakarette bulunmuştu. Belözoğlu Fenerbahçe formasıyla, Trabzonspor oyuncusu Didier Zokora'ya ırkçı sözler sarf etmişti. Irkçılık yüzünden futbolculuk kariyeri sona erme aşamasına gelen Emre’yi koruyan ve kollayan çevresi de aynı şekilde ırkçılık konusunda sorumludur. Yaptığı ırkçılığa tepki olarak Zokora’nın daha sonraki maçta onun elini sıkmadığı ve Trabzon maçında Emre’nin çok sert müdahalelere maruz kaldığı hepimizin dün gibi aklında.



3) TFF’den çelişkili tepki

Başta Başakşehir’in teknik direktörü Okan Buruk olmak üzere başkanı Göksel Gümüşdağ’ın da desteklemesiyle Başakşahir haklı bir tepki gösterdi ve hakemler değişene kadar maça çıkmayacaklarını belirttiler. Ancak aynı tepkiyi Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’den göremedik. Federasyon başkanı “Çıkıp oynamalıyız” diye beyanatta bulundu.



4) “Timsah yiyordu” ifadesi

PSG-Başakşehir  karşılaşmasından yaklaşık 1 hafta önce spor yorumcusu olarak ekranlara çıkarılan ve fanatik Fenerbahçeliliğiyle tanınan Emre Bol, Diagne için “Orada timsah yiyordu, buraya geldi topçu oldu” diye son derece ırkçı bir söylemde bulundu. Bunun görüntüsünü https://www.youtube.com/watch?v=4sCEVelX3-8 linkinde izleyebilirsiniz. Aynı Emre Bol, Fenerbahçe’de top koşturmuş olan Başakşehir’in yardımcı antrenörü Webo için “Webo kardeşimdir. Ona yapılan hepimize yapılmıştır.” diye beyanatta bulundu. Bunu https://twitter.com/emrekbol/status/1336412380868325378 linkinde bulunan twitter hesabından okuyabilirsiniz. Bunun güzel Türkçemizde karşılığı ‘bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?’dur. Irkçılığın kökeninde olan bağnazlık sadece ırkla ilgili yapılan yorumlarda yani ırkçılıkla olmuyor, ayrıca fanatiklik seviyesini çoktan aşmış takım taraftarlığında da bağnazlığın en ileri seviyesini gözlemleyebiliyorsunuz. Bence tarafgirlik bağnazlığı en az ırkçılık kadar tehlikelidir. Yani bir başka deyişle, başka takımın siyahi oyuncusuna ırkçılığın en ağır tarafından sallayıp kendi takımında oynamış siyahi bir başka futbolcuyu koruyup kollama tavırları bu ikiyüzlülüğü ve bağnazlığı başka bir açıdan net bir şekilde gösteriyor.



5) Maymun ve muz göndermeleri

Türkiye’de siyahi futbolcuların maçlarında da tribünlerde maymun sesleri veya muz gösterme gibi ırkçı hareketler olmuştur. Buna kesinlikle izin verilmemelidir. Aynı taraftar gruplarında Webo’ya yapılanın kınanması da bana göre ikiyüzlülüktür. Madem ırkçılığa o kadar karşısınız, o zaman önce kendi statlarınızda yapılan maymun sesleri veya muz gösterme gibi çağ dışı hareketleri engelleyin.



6) Kendi mozaiğimiz içindeki ırkçılık

Farklı etnik kökenlerden gelen vatandaşlarımızın oluşturduğu renkli bir mozaiktir Türkiye. Ancak özellikle bazı etnik kökenler için ekstra hassasiyet yaratıldığı, hatta ırkçılığa varan söylemlerin dillendirildiği bir gerçek. Statlarda tribündekileri ayağa kaldırmak için “Ayağa kalkmayan Ermeni olsun” veya Amedspor gibi Kürt kökenli kulüplerin futbolcularına ya da yetkililerine saldırılması (gerçi onların sahasında da benzer reaksiyon oluyor, bu onlara da hiç yakışmıyor) ırkçılığın sadece cilt renginde olmadığının, etnik kökenle alakalı da ırkçılık yapıldığının bir göstergesidir. Unutmayın “Kürt veya Ermeni bölücüdür“ diye bir söylem çok yanlıştır. Vatanseverliği en üst düzeyde olan ve memlekete ciddi katkısı olan Kürt ve Ermeni kökenli birçok vatandaşımızı şahsen tanıyorum.

O zaman Başakşehir’in PSG maçında sergilediği haklı duruşu ortak bir bilince dönüştürebilmemiz için yukarıda bahsettiğim ikiyüzlülüğe bir son verilmesi gerekmektedir. Ülke olarak bu sorunları çözebilirsek işte o zaman Başakşehir’in gösterdiği haklı duruşun altını doldurmuş oluruz. Aksi takdirde, bu yapılan şovdan öteye geçmez, kimse de bu uğurda bizi ciddiye almaz.

Bu vesileyle ırkçılık karşıtı kaleme aldığım “Beyinlerde hiç bitmeyen veba: Irkçılık” başlıklı blog yazımı hatırlatmak için tekrar paylaşıyorum: https://www.serhansuzer.com/tr/beyinlerde-hic-bitmeyen-veba-irkcilik

 

Yine de Webo’ya hep beraber destek vermemiz ve hep bir ağızdan “Irkçılığa hayır” dememiz yüreklere su serpti. Bunun bir başlangıç olmasını umuyorum.

IRKÇILIĞA HAYIR!

 

Bonus 1: Irkçılık ve bağnazlık doğuştan gelen bir şey değildir. Zamanla toksik çevrenin etkisiyle öğrenilen bir davranış şeklidir. İşte bu video bunun kanıtıdır: https://www.instagram.com/p/CIlvaVUFfLR/?utm_source=ig_web_copy_link

Bonus 2: Böyle bir iç karartıcı yazının sonuna bizleri ferahlatan bir buluşmayı sizinle paylaşmak isterim:  Galatasaray - Juventus maçının yıl dönümünde eski dostlar... (facebook.com)

Oynadıkları oyun ve karakterleriyle Galatasaray tarihine adlarını altın harflerle yazdırmış efsane futbolcular Drogba, Schneider, Muslera ve Riera'nın zoom üzerinden buluşup Juventus zaferini yorumlarken Drogba'nın "Hadi Wes, geri dönelim" demesi, Muslera'nın da "ismimi bu duvara yazdırmadan kariyerimi bitirmeyeceğim" diye şaka yapması futbolcuların bağlılığını, vefasını ve takımdaşlığını en güzel şekilde gösteriyor. Irkçılığı ve bağnazlığı bırakın bir kenara, işte tüm takımlarda görmek istediğimiz manzara budur. 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için