Hayvanları ve tüm canlıları sevmek

Geçtiğimiz hafta hep birlikte kutladığımız 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nün ardından gerek kişisel olarak gerekse iş hayatımda içtenlikle benimsediğim çevreci yaklaşımın gerçek anlamı ve yeşili korumanın yanı sıra hayvanları ve tüm canlıları sevmenin önemi hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

 

Dünya Hayvanları Koruma Günü’yle ilgili içeriği en sağlam ve kapsamlı bilgiyi WWF’in web sitesinde bulmak mümkün:

https://www.wwf.org.tr/sizneyapabilirsiniz/evlat_edinin2/4ekimhayvanlarkorumagunu/

Bu linkte Dünya Hayvanları Korumu Günü’yle ilgili şu bilgilere rastlayabilirsiniz:
 

4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü neden önemli?

Yaşam için gerekli olan hemen hemen her şeyin karşılanmasında doğaya ve onun çeşitliliğine muhtacız. Yaşamımız, bitkilerin ve hayvanların olağanüstü değişkenliği, onların yaşadıkları yerler ve içinde bulundukları ortamlara bağlı.  Ancak doğal kaynaklara yönelik talebimiz sürekli arttığı için bu çeşitlilik tehdit altında.

Bugün, yeryüzünde 7 milyar insan yaşıyor. 2050 yılında ise bu rakamın 10 milyara yaklaşacağı öngörülüyor. İnsanlar çoğalıyor ama bizim dışımızdaki canlı türleri için durum, bunun tam tersi. Hızla artan nüfus, yapılaşma, doğal alanların tahribatı, yasa dışı avcılık ve ticaret, yaban hayatın dengesini bozuyor ve yaban hayatın canlıları bir yok oluşa doğru sürükleniyor. Özetle, biz çoğalırken dünyamızı paylaştığımız diğer canlıların sayısı hızla azalıyor.

Gezegenimize ve barındırdığı çeşitliliğe dair henüz keşfedilmemiş pek çok tür var. Ancak açık olan bir şey var: Mevcut değerlerimizi hızla kaybediyoruz. Bu nedenle 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü sadece gözümüzün gördüğü hayvanları değil, yeryüzünde var olan tüm hayvanların da yaşam hakkına sahip olduklarını hatırlamamız açısından çok önemli. 

 



Dünyada türlerin durumu nedir?

WWF; Yaşayan Gezegen Raporu’nda biyolojik çeşitliliği izlemek için Yaşayan Gezegen İndeksi’ni kullanıyor. 2.500’den fazla türü inceleyen Endeks, 1970’den beri biyolojik çeşitliliğin %28 azaldığını ortaya koyuyor.

Dünya çapında önemli bir misyonu yerine getiren WWF, Aslı Pasinli liderliğinde Türkiye’de de çok güzel işlere imza atıyor. Özellikle daha önce paylaştığım TİDER’in “İsrafı Önleme Vizyonu” onların vizyonuyla çok örtüşüyor.


Bu yılın başı itibarıyla sürdürdüğümüz STK dayanışmasına memnuniyetle WWF’i de dahil edebiliriz. Yerküremizi koruma tutkusunu paylaştığımız WWF ile TİDER olarak ileride önemli işbirliklerine imza atacağımızı düşünüyorum. Hayırlısı olsun…

Hayvanları Koruma Günü’nün sadece gözümüzün önündeki hayvanlar değil, tüm hayvanlar için olduğunu tekrar hatırlatmak, bu nedenle de yerküredeki tüm canlıların yaşam hakları için doğamızı korumamız ve iklim değişikliğini durdurmamız gerektiğini yinelemek isterim. Bu anlamda çevreyi korumak için üzerime düşen her şeyi elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum.

Yeşil enerji ve israfı önleme

Örnek vermek gerekirse, bildiğiniz gibi yenilenebilir enerji iklim değişikliğiyle verdiğimiz mücadelede en etkin araç konumunda. Fosil yakıt yakmayı bırakıp hızla yenilenebilir enerjiye geçmemiz gerektiğini savunanlardanım. Hatta 2013 tarihinde Turkish Policy Quarterly’de “Türkiye neden %100 yenilenebilir enerjiyi hedeflemeli?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım: http://turkishpolicy.com/article/632/why-turkey-should-aim-for-100-renewable-energy-summer-2013. Bizim memlekette güneş enerjisinin öncülerinden biriyim. Ayrıca rüzgar ve biyogaz alanlarında da çalışmalarım var.

Kurucu başkanı olduğum TİDER ile çok önemli bir israfı önleme vizyonumuz var. Bu stratejilerin temelini atan da benim. İsrafı önleyebilirsek, doğaya çok büyük katkımız olmuş olacak. Sonuçta, her şey doğal bir döngü içinde esasında. İsrafı önleyerek organik gıdaları ve atıkları doğal döngü içinde tutmaya çalışıyoruz. Bunun için gıda bankaları, hayvan bakımevleri ve biyogaz/kompost tesislerinden oluşan bir sistemi kurmamız gerekiyor. Ayrıca kağıt, plastik ve metal gibi emtiaları da mutlaka geri dönüşüme tabi tutmamız gerekiyor.

Sözde değil, içten çevrecilik

Bir de ben, bildiğiniz 3-5 ağaç dikip çevreciyim şovu yapan insanlardan değilim. Karakterim gereği bir şeyi söylediğim zaman bunu mutlaka samimiyetle ifade eder ve arkasında dururum. Gururla “çevreciyim” dediğim ve etrafımdaki herkese de “çevreci olun” diye önerdiğim zaman dediklerimde gayet ciddiyim ve bunu kulağa hoş gelsin diye söylemiyorum. Üniversite dönemlerimden beri, yani yaklaşık yirmi yıldır Greenpeace üyesiyim ve çalışmalarına destek vermekteyim. Bizim enerji firmasında herkes bu konularda ne kadar hassas olduğumu bilir. “Ağaç keseni işten atarım” dediğimi de bilirler. Bizde ağaç kesme yoktur.

En kötü ihtimalle ağaç naklederiz ve naklettiğimiz ağacın yakınına bir ağaç daha dikeriz. Bu durum bizim enerji firmasında değişmez kuralımızdır. Bu arada İstanbul’un en güzel Manolya ağacıyla birlikte büyüdüğümü de belirtmek isterim.
 

 

Bebek’te ikiz kardeşimle büyüdüğümüz ev. Evimizin manolya ağacı İstanbul’un sembollerinden.

 

Organik tarım, ekolojik bina ve su teknolojileri konularında çalışmalarım var. İleride bunları da sizlerle paylaşacağım. Şu aşamada güneş enerji santrali beslemeli tarımsal sulama projeleri yaptığımızı söyleyebilirim. Hatırlatmak için Şanlıurfa’da gerçekleştirdiğimiz bir tarımsal sulama projesinin videosunu paylaşmak isterim: https://vimeo.com/127075546
 

Hayvan ve canlı sevgisi

Ayrıca çevrecilik sadece ‘ağaç sevgisi’ değildir. Tüm canlıları sevip saymaktır. Örneğin hayvan sevgisi de aynı oranda önemlidir. Ayrıca belirtmeme gerek yok ama tüm hayvanları elbette çok severim. Hayvanlar güzel ve sade varlıklardır. Saftırlar, samimidirler ve içten pazarlıkları yoktur.

Hayvanlarla kurduğum yakınlık çok eskilere, çocukluk yıllarıma uzanır. Hatta sıra dışı hayvanlar da hayatıma girmiştir.

 

Soldan sağa: Kuzenim Evren, ikizim Baran ve kucakladığım maymun ile ben
 

 

Örneğin Bebek’te büyüdüğüm evde kurt kırması bir köpeğimiz vardı. İsmi Charlie olan bu köpeği babam sokaktan alıp evlat edinmişti. Bizimle birlikte yaşıyordu ve bahçede kulübesi vardı. Kulübesi set gibi yüksek bir yerde olmasına rağmen Charlie her defasında kendi bölgesinden çıkmayı başarıp Bebek’teki kız arkadaşını ziyarete giderdi. Biz bazen Bebek sahilde yürürken Charlie de yanımıza gelir, bize eve kadar eşlik ederdi. Sonra bahçede kulübesine geçerdi.

Hayvanların hisleri kuvvetlidir, bu yürüyüşlerden birinde bir keresinde yolda yürüyen bir adamı beğenmeyen Charlie adamın bize zarar vereceğini düşünerek önce hırladı sonra da adama saldırınca babam adamı Charlie’nin ağzından zor kurtarmıştı.  

Komik ve kıskanç maymunumuz Boncuk

Bir başka örnek de halamların Hindistan’dan gelme Boncuk adlı maymunlarıdır. Boncuk gerçekten inanılmaz bir hayvandı. Bir insan gibi bizimle takılır, sevdiklerine büyük sevgi gösterisinde bulunur, hoşlanmadıklarını da yaklaştırmazdı. Çok çevikti ve inanılmaz yükseğe sıçrardı. Hoşlandığı veya sevmediği bir şey olunca anında tepkisini koyardı. Dişi olduğu için bakımına çok düşkündü. Aynı zamanda çok komikti. Maalesef Boncuk’u rahim kanserinden kaybettik.

Bugün ise çok seyahat ettiğim ve ciddi yoğun olduğum için evde sürekli hayvan barındıramıyorum. Anne ve babamın köpeklerini seviyorum. Her ikisi de bana çok düşkün. Anneme ne zaman gitsem, önceden haber veriyorum. O da evin girişine gazete kağıtları seriyor, çünkü Volpino cinsi (İtalyan) köpeği Karino’nun ne zaman başına dokunsam hayvan altına işiyor. Bu küçüklüğünden beri böyle. Veterinerlere danıştım, bana “hayvanlar bazen aşırı düşkün oldukları biri olduğu zaman kendilerini böyle bırakır” diyorlar. Bir çaresini bulamadık ama işin içinde sevgi olunca işemesinin önemi kalmıyor. Sonrasında sevmeye devam ediyorum.

 

Karino’yla ben

 

Babamın Coton Tulear (Fransız) cinsi köpeği Betsy ise tam bir âlem! Ne zaman eve gelsem kendi etrafında tur atmaya başlıyor. Eskiden aile şirketinde çalışırken bizim ofise geldiğinde benim odamı bilir, ilk iş direkt yanıma gelirdi. Şimdilerde yaşlandı, gözü az görüyor ama benim sesimi duyunca yine kendi etrafında tur atmaya başlıyor. Harika bir köpek.

 

Betsy ile ben


 

Köpek demişken kısa süreliğine de olsa tanıdıktan sonra hayatımda önemli bir etkisi olmuş Çatalburun cinsi Moka’yla ilgili hikâyemi de sizlerle tekrar paylaşmak isterim:

http://www.serhansuzer.com/tr/mokadan-bonbona-rotadan-sasmayan-manevralar


 

Moka’yla otelin lobisinde takılırken

 

Tabii, ofisimizin güzel köpeği Kontes'i de sizlere tanıtmak isterim. 2016 yılında birleştiğimiz Vodasoft tarafından evlat edinmiş Kontes, birleşme sonrasında bizim yeni ofisin girişinde (içeride) konforlu yerini aldı. Hayatımızın bir parçası olan Kontes ofiste bulunan 700'ün üzerinde çalışanın köpeği olarak her türlü ilgi ve alakanın birinci öznesi olarak mutlu mesut hayatını sürdürüyor.

 

Kolumda babaannem, solumda annem ve arkada da Gülten Halam bulunuyor. Tüm sempatikliğiyle Kontes hepimizi girişte selamlıyor.

 

Köpekler candır. Bir arkadaşımla ziyaret ettiğim köpekler ve sahipleri için hizmet veren Arnavutköy’deki Wuufbox Cafe’de bu renkli görüntüler ortaya çıktı:

 



 

Bir de oturduğum sitedeki kedileri besliyorum. Bugünlerde bir anne ve 4 yavrusu benim bahçeyi bellediler. Her sabah onlara eve aldığım mamadan veriyorum. Tabii sitenin diğer kedileri de geliyor, elimden geldiğince onları da beslemeye çalışıyorum.

 

Bahçemdeki kedileri beslerken

 

Kedi demişken, tabii her daim kediler ve köpekler hayatımızdan eksik olmuyor. En son bir parçası olduğumuz Bozcaada Koşusu’ndan bir gece önce masamıza küçük bir ziyaretçi geldi:

 



Son olarak hayvanlar için neler yaptığımı da paylaşmak isterim. İsrafı önleme vizyonumuz kapsamında, israftan kurtardığımız ürünleri hayvan gönüllülerine elimizden geldiğince ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu konuda Haykonfed (Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu) ile işbirliği yapıyoruz. Diğer hayvan dernekleriyle de işbirliğine açığız.

Terk edilen hayvanların trajedisi

Doğrusunu söylemek gerekirse hayvanların sokakta yaşamaları hiç hoşuma gitmiyor. Keşke hepsi sahipli olsa ve gereken ilgi ve bakımı görebilseler. Bana söylendiği kadarıyla Türkiye’de hayvanların sokaktaki ortalama ömürleri 3 yıl. Bu gerçekten çok üzücü.

Sokaklarda ise her türlü hayvanı bulmak mümkün. Ben Çekmeköy’de yaşıyorum. Burada ormana bırakılan hayvanların haddi hesabı yok. Her cins köpek, kedi vs. var. Artık buralarda sürü halinde dolaşıyorlar. Sadece ormana değil, şehrin merkezine de bırakıyorlar.

Görgüsüz ve vicdansız insanlarımızın hayvanlarla ilişkileri şöyle oluyor: Küçükken sevimli gelen köpekler bir hevesle Pet Shop’tan alınıyor. Hayvan büyümeye başlayınca bakımı zorlaşıyor veya sürekli ilgiye ihtiyacı olan hayvanların sorumluluğu ağır geliyor. Bunun üzerine sokağa bırakıyor kalpsizler. Hatta bir arkadaşımın başından şöyle bir olay geçti: Nişantaşı’nda gözünün önünde lüks bir Mercedes duruyor, kapı açılıyor ve cins bir av köpeği sokağın ortasına atılıp hızlıca oradan uzaklaşılıyor. Korkudan ne yapacağını bilemeyen ve bacakları titreyen köpeği gören yürekten hayvansever arkadaşım hayvanı kucakladığı gibi yakındaki evine götürüyor ve köpeği sahipleniyor. Şanslı köpekmiş gerçekten. Onun kadar şanslı olmayanlar çoğunlukta.

Hayvan bakımevlerinin ve veterinerlerin önemi

Burada yapılması gereken gerçek çiftliklerde tam teçhizatlı hayvan bakımevleri kurmaktır. Bu bakımevlerinde kalan hayvanların evlat edinilmesi için de her türlü iletişim kampanyası ve çaba gerekiyor. Bunu desteklemek için bence pet shoplarda hayvan satışının yasaklanması gerekiyor. İnsanlar pet shoplardan almak yerine gitsinler hayvan bakımevlerindeki kedi ve köpekleri sahiplensinler.

Bir de veterinerler bu bağlamda çok önemli. Türkiye’de ciddi veteriner eksikliği var. Bana anlatıldığı kadarıyla veterinerlerin çoğunluğu kurban kesiminde çalışıyormuş. Oysa bunlar hayvanların sağlıklı bir şekilde kısırlaştırabilecek ve hastalandıklarında onlara gereken ilgi ve şefkati gösterebilecek donanıma sahip değillermiş. Tabii çoğunluktan bahsediliyor; özellikle de belediyelerde çalışanlardan.

Tüm güzelliklerin kökeni...

Hatta bir hayvanseverin bana “Hayvanları katletmesi öğretilen bir veteriner, ölmek üzere olan bir hayvanı neden iyileştirmeye çabalasın?” demişti. Düşündüm, söylediği mantıklı geldi. Demek ki içinde gerçek hayvan sevgisi olan veterinerlere çok ihtiyaç var. Kamuda, özel sektör kuruluşlarında ve STK’larda çalışmak üzere bu veteriner açığını hızlıca kapatmamız gerekiyor. İlgililere duyurulur.

Sonuç olarak hayvan sevgisi sevgilerin en saf ve güzel olanlarındandır. Karşılık beklentilere dayalı değildir ve sevginin en ham halini temsil eder. Daha da genişletmem gerekirse, hayvan sevgisi demek insan sevgisi demektir.

Hayvanları seven ve onlara gereken önemi veren bir toplumda refahı sağlamak çok daha kolaydır. Çünkü bütün güzelliklerin ve uyumlu yaşamın kökeni sevgidir.

 

Sevgiyle kalın ve çevrenizdeki tüm canlılara sahip çıkın…

 

Feribotta martıları beslerken

 

Ada’da asfaltın ortasında kalmış kaplumbağayı karşıya geçirip güvenli bir yere bırakırken

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için