Hayvan hakları evrenseldir!

Gün geçmiyor ki ülkemizde hayvanlarla ilgili bir zulüm haberi gelmesin. Vahşetin her türlüsüne tanık oluyoruz. Eziyet çektirilen, işkence edilen ve hatta acı çektirilerek öldürülen hayvanlara her gün yenileri ekleniyor. Dedemin zamanında zorla dans ettirilen ayıları kurtarması gibi yer yer güzel hikâyeler ortaya çıkıyor ama sorunun kökten çözümü için bu bireysel çabaların organize edilmesi gerekiyor.

Şahsen bu yapılan zulümler her aklıma geldiğinde içim titriyor. Kartopu gibi büyüyen bu sorunu her şeye rağmen çözebileceğimizi düşünüyorum. Türkiye’deki hatırı sayılır sayıda akıllı ve eğitimli hayvanseverin varlığı geleceğe ışık tutuyor. Böyle kişilerce kurulmuş bazı STK’lara yazımın sonunda yer vereceğim, ancak önce tarihten ve günümüzden bazı örnekleri ele almak isterim.

Yeni nesil göbek havası eşliğinde dans ettirilen ayıları bilmez. Eskiler hatırlar. Bir takım çalgıcılar, neşeyle göbek havası çalarlar, burnuna halka takılmış zavallı koca bir ayı müzik eşliğinde iki bacağının üzerinde dans eder gibi hareketler sergiler. Bu gösteriyi izleyenler de neşelenir, müziğe eşlik ederler ve ayıyı alkışlarlar. Sanki çok güzel ve neşeli bir ortamın içindedirler, ayının da keyifle müziğe eşlik ettiğini sanırlar. Halbuki işin aslı tam tersidir. Orada bir trajedi yaşanıyordur. O zavallı ayıyı dans ettirebilecek hale getirmek için hayvana ne acılar çektirildiğini çoğu kişi bilmez.

Ayılara uygulanan işkence

Gösterilerde kullanılan ayıları yetiştirmek için zalim bir yöntem uygulanıyordu. Doğal ortamından alındıktan sonra tırnakları ve dişleri sökülen, bazen gözlerine kurşun dökülerek kör edilen birkaç̧ aylık yavru ayı kızgın sacın üzerine çıkarılır, ayakları yanınca bir o ayağını bir diğer ayağını kaldırmaya, zıplamaya başlardı. Ayı zıpladıkça tef çalınır, tef sesine şartlanan ayı sacın üstünde olmadığı zaman da ayaklarının yanacağını sanıp aynı hareketleri yapardı. Ayının insandan birkaç̧ bin kat daha hassas olan burnuna açılan deliğe halka takıp halkaya bağladığı zinciri beline dolayan, bir elinde tef, bir elinde sopa bulunan ayı sahibi sokaktaki gösteri esnasında tef çalmaya, sesi duyan ayı da “oynamaya” başlardı. Eğer ayı isteksiz davranacak olursa “ayıcı” olarak adlandırılan oynatıcı elindeki sopayla hayvanı dürterek ya da burnundaki zinciri çekip bırakarak hareketlenmesini sağlardı.

Tarihte ayıları bu zulümden kurtarmak için kurumsal ve bireysel çabalarla büyük mücadeleler verildi. Bu mücadele 1924 yılında kurulan ve Cumhuriyet döneminin ilk hayvansever örgütü olan Himaye-i Hayvanat Cemiyetiyle başladı. Daha sonra birçok ulusal hayvan örgütü, WSPA (Dünya Hayvanları Koruma Vakfı), Doğal Hayatı Koruma Derneği gibi uluslararası STK’lar ayıları kurtarmak için ciddi çalışmalar yaptılar. Bu çalışmalara bireysel olarak ellerinden geleni yaparak hayvanseverler de destek verdiler. Bu dönemde denk geldiği ayıcılara para verip ayıları ayıcılardan kurtaran hayvanseverlerden biri de benim dedem Hasan Süzer’di. Birçok ayıyı böyle bir eziyetten kurtardığı için dedemle gurur duyuyorum. Hayvanseverlerin büyük mücadelesinden sonra 1994’ten itibaren şehir sokaklarında ayı oynatan kalmamış̧, toplanan ayıların çoğu kampa yollanmıştı. Ayılarını belediyelerin ve polislerin elinden kurtaran ayı sahipleri ise şehir merkezlerinden uzak durup gösterilerine küçük kasaba ve köylerde devam ettiler. Ancak bu eskisi gibi kazançlı bir iş değildi ve çok geçmeden bu iş bitti.

Ayı oynatma geleneğinin tarihçesini ve detayları okumak için benim de alıntılar yaptığım https://www.istdergi.com/tarih-belge/ayilarin-basina-gelenler linkindeki yazıyı okuyabilirsiniz.

Eziyetin katlanarak artmasının nedeni

Gelelim bugünlere. Bugünlerde de hayvan zulmü katlanarak devam ediyor. Günümüzde hayvan zulmünün en çarpıcı örnekleri sokaklarda yaşayan kedi köpeklere yapılanlardan geliyor. Burada şöyle çıkmaz bir döngü oluştu. Hayvanlara bakamayınca sokağa bırakılan kedi ve köpekler, nesiller boyunca sokakta yaşayıp yavrulaya yavrulaya çoğalan hayvanlar ve artan bir oranda çoğalan kedi köpek nüfusu dolayısıyla eziyet gören hayvanların sayısının da artan bir oranda artması...

Tüm bu denklemde afaki önlemlerle hayvanların barınaklara alınması ve eziyetin orada devam etmesi (bu arada nispeten düzgün yönetilen barınaklar da var, ama sayıları çok az) sorunu çözmüyor. Buna en son Konya’daki barınakta yaşanan olaylarda tanık olduk. Geçen ay Konya Büyükşehir Belediyesi'ne ait Hayvan Rehabilitasyon Merkezi'nde bir köpek kürekle dövülerek öldürüldü. Bu katliamın videosu internette yayınlanınca hayvanseverler ayaklandı. Büyük bir tepki gelince hayvan katilleri tutuklandı ve sonrasında iki sanık 15'er ay hapis cezası aldı. Mahkeme hükmün açıklanmasını geri bıraktı (HAGB).

Bu bir anlamda iyi bir haber, çünkü ilk defa hayvanlara acı çektirerek öldüren katiller resmi olarak ceza aldı. Ancak hükmün açıklanmasını geri bırakması demek belli bir süre içinde kasıtlı olarak bir suç işlenmezse ya da HAGB şartlarına uyulursa, ceza kararı ortadan kaldırılır. Yani sonuç olarak bu katiller şu anda serbest kaldılar. Ancak bir daha suç işlerlerse hapse girecekler. Yani bir anlamda milletin tansiyonunu düşürmek için verilmiş bir karar olduğunu düşünüyorum.

Eşeklerin gördüğü zulüm

Yurdun her yerinden zulüm haberleri gelmeye devam ediyor. Türkiye'de köylerde çok sayıda eşek yaşamın içinde yer alıyorlar. Özellikle yük taşımak için kullanılıyorlar. Maalesef yurdun bazı yerlerinde yük taşımanın ötesinde eşeklere eziyet eden, döven, yaralayan ve hatta acı çektirerek öldüren de bir karanlık zihniyette var. Alın size bir örnek. Bir hayvan STK'sı olan Meyako'nun Şanlıurfa'nın Akçakale İlçesinin Arslanlı köyü'nden kurtardığı zavallı bir eşek: https://www.instagram.com/reel/CoAJmHTIPOg/?igshid=ZDFmNTE4Nzc=

Meyako'yu özverili çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum. Zamanında Akçakale'de şebekeden bağımsız GES beslemeli tarımsal sulama projesi gerçekleştirmiştik. Bu projeyi gerçekleştirdiğimiz arazinin sahibi olan aşiretin reisleri dürüst davranmayıp paranın tamamını ödemediler. Orada kendi gözlerimle insana, hayvana veya herhangi bir canlıya nasıl değer verilmediğini, işini görene kadar farklı işin görüldükten sonra farklı davranıldığını maalesef kendi gözlerimle görmüş oldum. Türkiye'de Akçakale'nin Arslanlı Köyü gibi ele alınması gereken maalesef çok yer var. Bu karanlık zihniyetler cennet vatanımızı cehenneme çeviriyor. Bu kafa yapısıyla yetişenlerin değişmesi çok zor ancak çok sert cezalar sonrasında kendilerine çeki düzen verirler. Hiç değilse yurdun cahil kalmış kesimlerinde kafa yapısını değiştirmek için yeni nesli eğitmek gerekiyor. 

‘Geleneksel’ bir hayvan eziyeti daha: Develer

Bu arada sorun sadece kedi ve köpeklerin değil, tüm hayvanların gördüğü muamelede. Alın size bir başka örnek: Develer. Türkiye’de fazla deve yoktur. Develer genelde Orta Doğu’nun çöllerinde hayatın bir parçasıdır. Ülkemizdeki develer de birbirleriyle kavgaya tutuşturuluyorlar. Hatta bırakın develeri, zaman zaman sahipleri de tekme yumruk birbirlerine girebiliyor. 21. Yüzyıl Türkiye’sinin turizminin başkenti Antalya’dan vahşet içeren bir haberi sizlerle paylaşayım.

Kumluca Devecileri Koruma ve Yaşatma Derneği ile Kumluca Belediyesi tarafından Geleneksel Folklorik Deve Gösterileri düzenlendi. Kumluca Karatepe Stadı'nda yapılan güreşlere Ege, Marmara ve Akdeniz bölgesinden yaklaşık 120 güreş devesi katıldı. Kumluca Devecileri Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı Zafer Gemici, "Çok güzel güreşlerimiz oldu. Develeri ayırmakta zorluk çektik. Hem develerimiz hem de Kumluca halkı güreşleri özlemiş" dedi. Hatta bırakın develeri ayırmakta zorluk çekenleri, bu agresif ortamda deve sahipleri de kavgaya tutuştu. Güreşler sürerken 2 deve sahibi kural ihlali yapıldığı gerekçesiyle tartıştı. Birbirini yumruklayan deve sahipleri ile beraberindekiler arasında arbede yaşandı. Kavgayı, statta önlem amacıyla bulunan polisler ayırdı. Detayları https://m.haberturk.com/antalya-da-develer-guresirken-kural-ihlali-yapildigini-savunan-deve-sahipleri-kavga-etti-3558559-amp linkinde okuyabilirsiniz.

Her yıl en az 10 -15 milyon turistin geldiği, Türkiye’nin en gelişmiş illeri arasında yer alan Antalya’da bile böyle bir cahillikten doğan vahşetin yaşanmasını aklım almıyor. Bu etkinliklerin derhal sonlandırılması gerekiyor.

Hollanda-Türkiye farkı

Gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı anlatmak adına bir örnek vermek istiyor. Deve güreşi gibi primitif bir etkinliği organize eden Antalya’ya tatile gelen yüzbinlerce Hollandalı turistin ülkelerindeki şimdiki hükümet, sahip oldukları solunum yolu hastalıkları nedeniyle pug gibi düz burunlu köpeklerin ve genetik olarak eklem rahatsızlığı taşıyan Scottish Fold gibi kedi türlerinin sahiplenilmesini yasaklamaya hazırlanıyor.

Bu uygulama kapsamında bazı hayvan türlerinin sahipliğini yasadışı hale getirmeye ve bu türlerin fotoğraflarının reklamlarda veya sosyal ağlarda yayınlanması yasaklanacak. Detayları yesilist.com’un instagram sayfasında okuyabilirsiniz: https://www.instagram.com/reel/Cn7rclIjBru/?igshid=ZDFmNTE4Nzc%3D

Biz develeri kavga ettiriyoruz, hatta yetmiyor, develerin sahipleri de kavga ediyor. Aynı yerde tatil yapan Hollandalılar hayvanlara eziyet oluyor diye biyolojik olarak sıkıntı çeken hayvanların üretimini durduruyor. Arada dağlar kadar fark var.

Hayvan hakları yasa teklifi hakkında

Daha önce, ülkemizde 14 Temmuz 2021 tarihinde çıkarılan “hayvan hakları yasası” teklifiyle ilgili bir yazı kaleme almıştım: https://www.serhansuzer.com/tr/ulkemizde-hayvan-haklarinin-hakkini-verebilecek-miyiz

Bu yazımda yer verdiğim Hayvanları Koruma Kurtarma ve Yaşatma Derneği’nin (Haykurder) çıkarılmak üzere olan yasayla ilgili 24 maddelik geribildiriminde yazılan her şeye %100 katılıyorum. Hatırlatmak amacıyla bu kanun maddeleriyle ilgili kendi yorumlarımı aşağıda paylaşıyorum:

Kısırlaştırma ve rehabilitasyon: Kısırlaştırma faaliyetleri planlaması insan nüfusuna endeksli olmamalı. Nüfusu 25 binin altında olan yerleşim alanlarında da mutlaka sabit rehabilitasyon merkezleri kurulması kanunda yer almalı. Kısırlaştırmanın ülke çapında, topyekûn bir harekete dönüşmesi ve ülkenin her bir köşesinde kısırlaştırma faaliyetlerinin eksiksiz gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Hayvan hastaneleri: Her ilçede en az bir hayvan hastanesi kurulması şart.

Petshop’lar ve satış: Petshop’larda hayvan satışı yasaklandı, harika oldu. Umarım tüm petshop’lar bu yasağa uyuyorlardır.

Tehlikeli ırk yasağı: Tehlikeli ırk yoktur. Güçlü hayvanların kötü niyetli bireyler tarafından istismar edilerek agresif yetiştirilmesi sonucunda silah olarak kullanılıyor olduğu gerçeği ortada. Tehlikeli ırk yasağının kalkması ve bunun yerine önleyici aksiyonlara yönelik bir kanunun yürürlükte olması gerekiyor.

Hayvanlarla cinsel ilişki: ‘Hayvanlarla cinsel ilişki’ tanımı bir skandal. Cinsel ilişki iki tarafın rızası ile gerçekleşen bir eylemdir. Hayvana yönelik cinsel suçların karşılığı olan tanım ise ‘hayvana yönelik cinsel saldırı’, ‘hayvana yönelik cinsel istismar’dır. Bu düzenlemelerde mutlak ertelenemez hapis cezası olmalı. Zoofili sebebiyle psikolojik rehabilitasyon şartı konmalı.

Av ve avcılık: Av ve avcılık faaliyetlerinin tamamını yasaklanması ve buna uymayanların da cezalandırılması gerekiyor.

Hayvanat bahçeleri: Hayvanların hangi ad altında olursa olsun insan eliyle inşa edilmiş tesislerde barındırılmaları yasaklanmalı.

Şikayet ve soruşturma: Hayvan sahibi ya da herhangi bir kurumun şikayet şartı aranmaksızın resen soruşturma açılabilmeli ve suç herkes tarafından ihbar edilebilmeli.

Görevi kötüye kullanma suçu: Belediyelerin ceza kapsamına alınması ve hayvanlara yönelik hak ihlallerinin görev suçu kapsamına alınması gerekiyor.

Havai fişek: Her yıl havai fişekler yüzünden binlerce kuş hayatını kaybediyor. Havai fişeklerin kullanımı yasaklanmalı. Hatta ben de bu konuyla ilgili zamanında bir blog yazısı yazmıştım: https://www.serhansuzer.com/tr/gereksiz-ve-zararli-bir-icat-havai-fisek

Kürk ithalatı ve ihracatı: Kürk ithalatı ve ihracatı ile kürk kullanımı ve üretim faaliyetleri yasaklanmalı.

Bu yazılanlara eklemek istediğim bir madde daha var:

Hayvan Çiftlikleri: Sokak hayvanlarının rahat edebilecekleri ve günlük bakımlarının yapıldığı, ihtiyaçlarının karşılandığı hayvan çiftlikleri oluşturulmalı. Buradan hayvanlar sahiplendirilme yoluna gidilmeli. Bu hayvan çiftliklerini işletenlerin profesyonel bir iş yapması gerekiyor. Örneğin belli bir cinsi yetiştiren yetiştiricilerin yanına belli kontenjanda sokak köpekleri de verilebilir. Bu profesyonel işletmecilerin finansal olarak desteklenmesi (teşvik vb.) gerekiyor. Eninde sonunda amaç tüm köpekleri sahiplendirmek olmalıdır.

STK’lara destek olmalıyız

Şu an için ne yapabiliriz diye soranlara; ilk olarak bir hayvan sahiplenerek bu çabaya destek olabilirsiniz. Ayrıca bu konuda büyük emek veren hayvan STK’larına destek vermenizi tavsiye ederim. Aşağıda sıraladıklarım veya denk geldiğiniz başka hayvan STK’larını ziyaret edip beğendiğiniz bir kuruluşa vakit ve nakit vererek destek olabilirsiniz (Türkiye’de 3.000’e yakın hayvan derneği olduğuna dair bir istatistiği paylaşıyorum: https://www.siviltoplum.gov.tr/derneklerin-faaliyet-alanlarina-gore-dagilimi) :

HAYKONFED (Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu): https://www.haykonfed.org/

HAYTAB (Hayvan Hakları Federasyonu): https://www.haytap.org/

HAÇİKO (Hayvanları Çaresizlik ve İlgisizlikten Koruma Derneği): https://haciko.org.tr/

MEYAKO (Melekler Yaşam Köyü Derneği): https://www.meyako.com/

THKD (Türkiye Hayvanları Koruma Derneği): https://www.thkd.org.tr/

Unutmayalım, hayvan hakları evrenseldir!

Hayvanlarımıza sahip çıkalım, hak ettikleri yaşamı onlara verebilmek için bireysel çabanın ötesinde organize olup, yapılması gereken yukarıdaki işleri gerçekleştirelim. Çığ gibi büyüyen sorunların çözümü için Türkiye’nin en büyük takım oyununun organize edilmesine ihtiyaç var. Milyonlarca hayvanseverin organize olup hep birlikte tüm hedefleri eksiksiz gerçekleştirmesi gerekiyor.

 

Not: Resimde tasmasını tuttuğum iki köpek bana ait. Her gün bu canları dışarı çıkarıp gezdiriyorum. Büyük olan benim ilk köpeğim, Sunny (daha evvel de köpeklerim oldu ama bakımlarını annemle babam yaptılar). Sunny bizim rüzgar santralinin bekçisi olan annesinin hamile kalması sonucunda (babasını tanımıyoruz) elimize doğdu. Ben de evlat edindim. Küçük olan köpek de Blackie. Blackie'yi de annem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bir süper marketin önünde görüp çok sevip evlat edinmeye karar verdi. Hemen akabinde Blackie'nin bakımını yaptırmak ve evlat edinme sürecini başlatmak için veterinere götürdü. Sonra Türkiye'ye getirip bana "sen buna da bakarsın" diye bıraktı. İkisinin de cinsi yok, kırma köpekler. Birbirinden çok farklı karakterler. Çok tatlılar. 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 1 )
  1. Deniz Tor
    2023-02-06 10:42:08

    Serhan Bey yazınızı çok beğendim. Belirttiğiniz konulara katılıyorum, çözüm önerilerinizin altına imzamı atarım. Hayvan hakları öncelikle doğru düzenlenmiş kanunlarla koruma altına alınmalı, cezalar caydırıcı olmalı ve uygulanmalı. Ülkemizde azımsanmayacak sayıda hayvansever var, ancak münferit çabalar STK'larla organize olmalı, STK'lara devlet desteği sağlanmalı. Duyarlılığınız için şahsım adına ayrıca teşekkür ederim.

Yorumlarınız için