Denizlerde sürdürülebilirlik

Geçenlerde eskiden beri tanıdığım, değerli işlere imza atan Melike Esra Karayel’in “Mavi Çağ Deniz 5.0” adlı programına konuk oldum. ‘Denizlerde sürdürülebilirlik’ konusunu ele aldığım konuşmamı ve ekleme yaptığım bazı detayları bu blog yazımda paylaşacağım.

Öncelikle bu güzel röportaj için Esra Hanım’a teşekkür ederim. Denizlerde veya denizcilikte sürdürülebilirlik temalı röportajımızı https://www.youtube.com/watch?v=yPeeIIn8kC0 linkinde izleyebilirsiniz. Şimdi bu röportajda değindiğim konulara gelelim. Sürdürülebilirlikle ilgili ele aldığım başlıkları aşağıda sıralıyorum.

%100 yenilenebilir enerji

Bu işin birinci vurgu noktası ve başlangıcı %100 yenilenebilir enerji. Enerji ihtiyacımızın tümünü yenilenebilir enerjiden karşılamamız gerekiyor.

Farklı yenilenebilir enerji türleri var. Başta güneş enerjisi olmak üzere, rüzgar enerjisi, biyoenerjiler (biyogaz, biyoyakıt ve biyokütle), jeotermal ve eğer doğru düzgün yapılırsa, yani kaynağını tüketmeyecek, aksine sürekli yenileyecek şekilde yapılırsa hidroelektrik santralleri var.

Röportajda bahsettiğim yenilenebilir enerjilere ek olarak doğadaki farklı yenilenebilir enerji türlerini de sayabiliriz. Örneğin doğada bulabileceğimiz veya doğadan farklı proseslerle elde edebileceğimiz hidrojen, dalga, akıntı enerjilerini bunların arasında sayabiliriz.

Fosil yakıtların hammadde olarak kullanılması

Fosil yakıtları kesinlikle enerji ihtiyacımız için kullanmamamız gerekiyor. Fosil yakıtları enerjiye dönüştürmek için yakarsak karbon salınımını çok artırmış oluruz. Bunun yerine fosil yakıtlarını farklı materyaller üretebilmek için hammadde olarak kullanmamız gerekiyor. Örneğin petrolü petro-kimya sektöründe kullanmamız gerekiyor. Yani uzun süre kullanabileceğimiz ve geri dönüştürülebilir plastiği petrolle üreterek, onu farklı ürünlerin hammaddesi haline getirebiliriz. Bu plastiği geri dönüştürerek tekrar tekrar kullanabiliyor olmamız gerekiyor.

Bir başka örnek de doğal gazın gübre üretimi için kullanması olabilir. Diğer bir seçenek ise doğal gazın ayrıştırılarak bir taraftan hidrojen, diğer taraftan da karbon elde edilmesidir. Hidrojeni yakarak enerji ihtiyacımızı günün 24 saatinde karşılayabiliriz (baz yükü). Hidrojen yakıldığında ortaya su buharı çıkıyor ki bu da karbon salınımını kesinlikle artırmıyor. Ayrıştırmadan ortaya çıkan karbonu da gazlı içeceklerde, örneğin kola üretiminde veya karbon fiber üretiminde kullanabiliriz.

100 yıldan fazla bir süredir fosil yakıtları enerji ihtiyacını karşılamak için yaktığımızdan, gelecek nesiller bizim bu önemli kaynakları akıllı şekilde kullanmadığımızı söyleyecekler. Çünkü fosil yakıtları yakmaya dayalı enerji üretme modeliyle hem iklim değişikliğini hızlandırdık ve doğayı kirlettik, hem de önemli kaynaklarımızı yok ettik.

Enerji verimliliğinin önemi

Sürdürülebilirlikte enerji verimliliği çok kritik. Bizim enerji ihtiyacımızı asgariye indirmemiz veya optimum seviyelere düşürmemiz, bu enerji ihtiyacını da %100 yenilenebilir enerjiyle karşılayabiliyor olmamız gerekiyor. O yüzden enerji verimliliği teknolojileri ve modelleri kullanarak enerji ihtiyacımızı olabildiğince düşürmeliyiz. Örnek bir evin ısıtmasını ele alalım: Eğer siz o evin izolasyonunu doğru düzgün yaparsanız, evin enerji ihtiyacını da asgariye düşürürsünüz. Çünkü izolasyondan dolayı evin ısısını uzun süre evin içinde tutabilirsiniz. Dolayısıyla enerji verimliliği sistemleri, modelleri ve teknolojileri çok kritik.

Şehirlerin enerji ihtiyacının karşılanması

Halihazırdaki şehirlerin yapısını değiştiremeyeceğimiz için (birçok şehirde binalar çok dip dibe ve çok katlı yapılmışlar) merkezi sistemlerle yenilenebilir enerji santralleri kurup şehirlerin enerji ihtiyaçlarını karşılayabiliriz. Yani bir şehrin yakınında bataryalı (depolamalı) büyük bir güneş veya rüzgar enerji santrali kurup o şehrin tüm enerji ihtiyaçlarını karşılayabiliriz.

Yeni kurulacak şehirlerde ise tamamen dağıtık sistem prensiplerini kullanabiliriz. Yani her bina veya bina toplulukları (site, köy veya kasaba gibi) kendi enerjilerini üretip tüketebilirler. Binaların çatılarında, cephelerinde ve hatta pencerelerinde güneş hücreleri kullanabiliriz. Tabii her binanın kendi kendine yeter hale gelmesi için güneş hücresinin dışında binanın içinde enerji depolama sistemleri (batarya) ve hidrojen sistemleri (hidrojen depolama ve yakıt hücresi vb.) kullanılması binanın kendi kendine yeterli olmasını sağlayacaktır.

Deniz taşıtları

Deniz vasıtalarını küçük ve büyük olarak ikiye ayırabiliriz. Tekne veya yat gibi küçük taşıtlar güneş hücresiyle kaplanabilir ve içerilerinde bataryanın da olmasıyla birlikte bu deniz araçları kendi ihtiyaçlarını tamamen güneş enerjisinden karşılayabilirler. Tabii burada rüzgar enerjisi, dalga veya akıntıdan elde edilecek enerji de mümkün olacaktır.

Gemi gibi büyük taşıtların (hava ulaşımında uçakları da sayabiliriz) hidrojen ünitelerinin olması gerekecek. Hidrojen deposu ve hidrojeni yakarak elektriğe dönüştüren yakıt hücreleri büyük deniz vasıtalarının önemli bir ekipmanı olacaklardır. Hidrojeni uzun bir süre depolayıp tutabilme imkânı, ihtiyacınız olduğunda da yakıp elektriğe dönüştürme kabiliyeti, hidrojeni bana göre büyük deniz taşıtlarının vazgeçilmez bir yakıt tercihi haline getirecek. Sıfır karbon çıktısından dolayı da bugün gemilerde kullanılan amonyaktan diğer fosil yakıt türevlerine dek hepsi gelecekte seçenek olmaktan çıkacak ve bence ortadan kalkacak. Çünkü gemi hatta uçakların (jet yakıtı) enerji için kullandıkları tüm bu fosil yakıtı türevleri bugün karbon emisyonunu en fazla artıran ve iklim değişikliğini körükleyen unsurlardır.

Bir de gemilerin denizde yol almalarının ciddi bir avantajı var. Çünkü gemiler tuzsuzlaştırma sistemiyle (desalination plant) deniz suyundaki su ve tuzu ayrıştıran bir işlemin ardından sudaki hidrojen ve oksijeni de ayrıştıran ikinci bir proses uygulayarak gelecekte denizde seyir halindeyken kendi hidrojenlerini üretebilecekler. Bu teknik olarak son derece mümkündür. Ayrıca hidrojen dışında tuz ve oksijen de bu sistemin yan ürünü olarak ortaya çıkacaktır.

Atık yönetimi

Denizlerin temizlenmesi ve deniz florasının kendine gelebilmesi için atık yönetimi çok önemli. Fabrikalardan çıkan kimyasal atıkların veya şehirlerin kendi atıklarının mutlaka rehabilite edilerek denize verilmesi lazım. O atıkların denizlere hiçbir şekilde zararı olmayacak bir sıvıya dönüştürülerek (hatta belki deniz florasını besleyecek bir forma getirilerek) denize bırakılması gerekiyor. Maalesef Türkiye’de bu atıkların doğru düzgün bir prosesten geçirilmeden ve hiçbir şekilde rehabilite edilmeden (veya asgari rehabilitasyonla) denize verildiğini görüyoruz. Tüm bunların sonucunda denizlerde müsilaj oluşuyor. Bunların kesinlikle yasaklanması ve buna uymayanların da çok sert bir şekilde cezalandırılması gerekiyor. Buna en kritik sanayiler de dahil. Gerekirse bu kritik fabrikaları çevreye büyük zarar verdiklerinden dolayı kapatın gitsin. Yeter ki denizleri kirletmesinler.

Aşırı balık avı

Aşırı balık avının önüne geçmek gerekiyor. Komşumuz Yunanistan’ın bu süreci nasıl yönettiğine bakıp, onları örnek alabiliriz. Kotaların oluşturulup bu kotalara sıkı sıkıya uyulmasını sağlamamız gerekiyor. Denizi aşırı avlanmadan dolayı resmen kuruttuk. Bu kuralları koyacak, uymayanları da gerekirse hapse atacaksınız. Bu kurallar aracılığıyla balıklarımızı korumamız gerekiyor.

Denizlerin aşırı ısınmasının önüne geçmek

Sanayilerde deniz suyunu kullanarak soğutma yapan kuruluşlar var. Örneğin Mersin’de kurulan nükleer santral soğusun diye deniz suyunu alıp santralde kullanacaklar. Bunun karşılığında da santralin ısısını denize deşarj edecekler. Bu da deniz ısısının çok artmasına ve oradaki floranın ölmesine sebebiyet verecek. Amerika’da sırf bu yüzden nükleer santrallerin kapatıldığına şahit olduk. Türkiye’de nükleer santralin bir daha açılmamak üzere kapatılması gerekiyor (nükleer santrale karşı olmamın başka önemli sebepleri de var. Bunu https://www.serhansuzer.com/tr/nukleer-santralle-ilgili-sorulacak-sorular linkinde okuyabileceğiniz blog yazımda anlatmıştım.

Denizlerdeki çöplerin temizlenmesi

Denizlerdeki çöplerin iyi bir planlamayla temizleniyor olması gerekiyor. Yapılacak çok iş var. Bence bütün ülkeler kendi denizlerine sahip çıkarlarsa bu sorun çözülür. Ama öncelikle şu kirletmenin önüne geçmemiz gerekiyor.

Son söz

Umarım insanlık doğru yolu bulur, doğru teknolojileri kullanır. Yeni nesillere güzel, temiz ve iklim değişikliğinden arınmış, yaşanabilir bir dünya bırakabilmeyi temenni ediyorum.

Not: Röportajın bulunduğu Youtube videosunun altındaki notu da aşağıda paylaşıyorum.

Başlık:
Denizcilikte Sürdürülebilirlik ve Mavi Ekonomi | Serhan Süzer ile Mavi Çağ Deniz 5.0

Açıklama Metni:
Bu bölümde, denizcilik sektöründe sürdürülebilirliğin önemini ve mavi ekonominin sunduğu fırsatları konuşuyoruz.
Konuğum, Eko Grup Kurucusu ve CEO’su Serhan Süzer, iş dünyasında çevresel dönüşümün öncülerinden biri olarak dikkat çekiyor.

Neler Konuştuk?
– Denizcilikte sürdürülebilirlik nasıl sağlanır?
– Mavi ekonomi nedir, neden önemlidir?
– Yenilenebilir enerji yatırımları sektörle nasıl entegre olabilir?
– İş dünyası çevresel krize nasıl yanıt vermeli?

Melike Esra Karayel ile Mavi Çağ Deniz 5.0, sadece sektöre değil; geleceğe yön vermek isteyen herkese ilham olacak.

Mavi bir gelecek için birlikte düşünelim, birlikte üretelim.

Etiketler:

#MaviÇağDeniz5_0
#SerhanSüzer
#DenizcilikteSürdürülebilirlik
#MaviEkonomi
#SürdürülebilirGelecek
#YenilenebilirEnerji
#ÇevreselDönüşüm
#MaviGezegen
#MelikeEsraKarayel
#BlueEconomy
#SustainableShipping
#GreenTransformation
#Denizcilik2025
#İlhamVer

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için