Büyük ödülü izleyen macera ve kutlamalar

Bir önceki yazımda Global Food Banking Network’ün (GFN) tarihinde ilk kez düzenlediği İnovasyon Ödülünü nasıl kazandığımızı anlatmıştım (bknz: http://www.serhansuzer.com/tr/global-bir-stk-olma-yolundaki-tidere-buyuk-odul)  Bu hafta ise ödülün bizleri mutlu eden yansımalarını ve zaferin ardından yaşadığım aksiyon filmlerini aratmayan bazı olayları sizlerle paylaşmak istedim.

Ödülün açıklandığı anı tekrar hatırlayalım:

 

 

Bu videoda da görebileceğiniz gibi kazanmayı beklemediğim için ilk başlarda herhangi bir tepki göstermiyorum. Ödülü elime aldıktan sonra durumu tam olarak idrak ediyorum. Bu andan sonra bütün gıda bankalarının yöneticileri tek tek kutlamaya başladılar. Daha ne olduğunu tam anlayamadan bir anda büyük bir kutlamanın ortasında buldum kendimi. Herkes tek tek geliyor, ‘şampiyonla resim çektirelim’ gibi yorumlarda bulunuyorlardı. Kimi gıda bankalarının yöneticileri ise ‘sizden daha fazla nasıl bilgi alabilirim’ diye beni soru yağmuruna tutmaya başladılar.

Hiç planlamadığım bir rüyanın içinde bulmuştum kendimi. Bu kutlamaların arasında bir ara WhatsApp’tan Tider’in gönüllülerinin olduğu gruba kazandığımıza dair mesaj attım. Türkiye’de geç bir saat olduğu için herhalde herkes uyuyordur diye düşünürken bir anda 3-4 cevap geldi, ‘gelen mesajlardan dolayı uyandım’ diyenler oldu. Mesaj sayısı Türkiye’de gecenin bir saati olmasına rağmen artarak devam etti. Benim algı yönetimim yüzünden kimse böyle bir ödülü kazanmayı beklemiyordu. WhatsApp kanalıyla büyük bir coşkuyu körüklemiş oldum.

Asyalı katılımcılarla ve Latin Amerikalılarla resim çektirdikten sonra bütün grup toparlanıp otobüse bindik. O da ne? İçeride kredi kartlarımın olduğu kartlığı unuttuğumu fark ettim. Hemen şoförden rica edip hareket haline geçmiş otobüsü durdurdum ve Houston Foodbank’in içine koşarak kartlığı fotoğrafların çekildiği yerden aldım. Tekrar koştur koştur otobüse döndüm. Bu arada bütün katılımcılar beni seyrediyordu. Otobüse yeniden binerken biraz utanarak “kusura bakmayın” diyecek oldum ama koşuşturmamı baştan sona izleyen gıda bankacıları beni kahkahalarla karşıladılar. Panik duygusu bir anda yerini tekrar neşeye bırakmıştı. Yol boyunca etrafımdakilerle keyifli sohbetlere devam ettim.
 

Savrulan tırdan sıyrılmak

Sonrasında otele vardık. Valizimi aldım, yarım saat otelde dinlendim, lobideki arkadaşlarla sohbet ettim ve ardından taksiye atlayıp havalimanının yolunu tuttum. Takside ilginç bir şey oldu. Etiyopyalı sürücüyle sohbet ediyorduk. Klasik Serhan tutumuyla Etiyopya’nın altından girip üstünden çıktım, Amerika’ya neden gelmeyi tercih ettiğinden tutun da Afrika’nın geleceğine kadar bir sürü soru sordum. Enteresan bir hayat hikâyesi dinledim. Sonra bir ara sessizlik oldu. Ben telefonumdaki mesajları okurken, taksi şoförü otoban çıkışını kaçıracağını fark edip ani bir hareketle sağ şeride geçmeye çalıştı. Yan şeritten gelen bir tır ise yol vermediği gibi son sürat yanımızdan bastı geçti. O tam gaz giderken arkasında taşıdığı dorse sağa sola savruluyordu. O an saniyeler içinde çok büyük bir kaza atlattık. Houston otobanında son sürat giderken az daha bu tır dorsesinin altında kalıyorduk. Ben kazanın geleceğini görüp şoföre “dikkat et, tırın altında kalacaksın” diye bağırdım. Benim bağırmamla kendine gelen ve üzerine gelen dorseyi fark eden şoför ani bir hamleyle sola kırdı ve sadece arabanın sağ aynasını kaptırarak durumu kurtardık. Bu arada ben de arabanın arkasında sağ tarafta oturuyordum. Yani tırın altında kalma durumunda dorseye ilk olarak arabanın benim oturduğum bölümü çarpardı ve tahmin edebileceğiniz gibi aracın sağ arka bölümü pert olurdu. Allah korudu!

Ayna arabadan tamamen kopmuştu. Sonra tabii aynasız sağ şeride geçmeye çalışması da ayrı heyecanlar doğurdu. Adama “çok büyük bir kaza atlattığımızın farkında mısın?” dedim. “Evet, farkındayım. Onun sayesinde kurtardık” diyerek aracının ön tarafında bulunan kocaman haçı gösterdi. Ben de ‘bağırıp seni uyarmasaydım, şimdi tırın altına girmiştik’ demedim artık. Havalimanına sağ salim varmak istiyordum. Gerisi önemli değildi.  

O an bir gece önce yaşadığım ve yine hayat memat meselesi olabilecek bir başka olayı hatırlayınca kendi kendime gülümsedim. Bir gece önce konferanslar bittikten sonra yakın arkadaşlıklar geliştirdiğim Avustralyalı, Güney Afrikalı, İngiliz, Meksikalı gıda bankalarının yöneticileri ve GFN’de çalışan bir Amerikalı arkadaşımız hep birlikte Rodeo’ya gittik (fıkralardaki gibi herkes ayrı bir ülkeden Gülümseyen ifadesi). Rodeo dediğimiz yer esasında büyük bir eğlence parkıydı. Bu parkın bir bölümünde boğanın üzerine binip düşmemeye çalışan çılgın rodeocuların gösterileri vardı. Diğer bölümlerde ise klasik lunapark tarzında yapılanmalar, dükkanlar, hamburger ve sosisli sandviç gibi abur cubur gıdalar satan yerler vardı. Hep beraber bir şeyler yemek için yan yana duran farklı fast food restoranlarında sıraya girdiğimiz için birbirimizi kaybettik (ben hamburger tercih ettim). Derken yeniden rastlaştık ve hep beraber canlı müzik olan bir yerde bir şeyler içmeye gittik. Hararetli bir sohbetin devam ettiği gecede bir ara yan masada Houston’ın yerlisi bir kadın sohbetimize dâhil oldu. İşte Rodeo’nun girişinde birlikte çektiğimiz selfie:

 

Soldan sağa: Ben, Güney Afrika’dan Kate, Meksika’dan David, Avustralya’dan Brianna, ABD’den David ve İngiltere’den William.


Tam bir facia paniği

Onunla Houston kültürü üzerine sohbet ederken arkamızdan bir anda bağırış çağırış içinde bir insan seli geçmeye başladı. Bizim gruptan biri arkası bir türlü kesilmeyen insan seline doğru “Neler oluyor?” diye seslendi. Koşanların arasından bir kız, yüzünde büyük panik ifadesiyle “çatışma çıktı, birileri ateş ediyor” diye feryat ederek hızla uzaklaştı. O an ‘çatışma nerede oldu acaba, hiçbir yerden silah sesi gelmiyor’ diye düşündüm ve ayağa kalkıp olayın yerini tespit etmeye çalıştım. Arkamı döndüğümde grubumuzdaki insanların yarısının ortadan kaybolduğunu fark ettim. Yanımda İngiliz ve Amerikalı arkadaşlar kalmıştı. Bana “Ne yapalım?” diye sordular, ben de “Diğerleri nerede?” diye soruyla karşılık verdim. “Bir anda ortadan kayboldular” dediler. Bunun üzerine “Bari biz de kapıya doğru gidelim” dedim, “buluşma yeri olarak belirlediğimiz yerde biraz bekler, bakarız.” Koşanların aksine, sakince yürüyerek giriş kapısına doğru ilerledik. Etrafta bir tehdit görünmüyordu, paniğe yol açan bir yanlış anlaşma olmalıydı. Girişe doğru yürürken İngiliz arkadaşımız bir şapka almak istediğini söyledi. Biz de sakin bir şekilde yolun kenarında konumlanmış yarı açık dükkana doğru yönümüzü değiştirdik. O şapkasını alırken girdiği dükkanın önünde durduk, sonra giriş kapısının hemen oradaki heykelin yanında 10 dakika kadar grubun geri kalanını bekledik. Ortada kimse yoktu. Telefonla da kimseye ulaşamıyorduk. Bütün hatlar kilitlenmişti. 10 dakika sonunda “hadi buradan gidelim, onlar da muhtemelen dönmüşlerdir” dedim. Birlikte Rodeo alanının dışına doğru yürüdük. Bu arada etrafta kıyamet kopuyordu. Bu eğlence parkında kendimizi adeta bir Hollywood aksiyon filminin ortasında bulduk. Muhtemelen bir yanlış anlamayla yapılan ihbar sonucu güvenlikler, polis arabaları, havada cirit atan helikopterler, bağırış çağırış koşuşturan insanlar sarmıştı çevremizi. Bizse onların aksine sakin bir şekilde dışarı çıkıp köşedeki benzinciye gittik ve Uber’den bir araç çağırarak otele geri döndük. Diğer arkadaşlar otele çoktan varmışlar, barda oturuyorlardı. Onlarla bir araya geldiğimizdeki geyiği tahmin edebilirsiniz. Benim ilk tepkim “Başımı çevirir çevirmez ortadan kaybolmayı nasıl başardınız?” diye sormak oldu. Güney Afrikalı arkadaşımız bana “Asıl senin gibi biri nasıl bu kadar yavaş tepki gösterdi?” diye karşılık verdi. Ben de ona “Bence bizim yakınımızda silahlı çatışma filan olmadı. İnsanlar gereksiz panik yaptılar. Etrafımızda bir çatışma olduğunu düşünseydim, ilk tepkiyi ben gösterirdim, merak etme” dedim. Tabii gece boyunca karşılıklı şakalaşmalar devam etti. Houston seyahatim gerçekten enteresan geçiyordu.

 

Rodeo'dan çıktıktan hemen sonra çektiğim resim. Rodeo'ya gelenler yaya olarak veya araçlarıyla hızla oradan uzaklaşmak için büyük çaba sarfediyorlardı.


Futbolcu gibi karşılanmak

Takside tüm bunları düşünürken havalimanına varmıştık. Check-in işlemlerimi yaptıktan ve kontrollerden geçtikten sonra havalimanının fuayesine oturup  Amerika’daki arkadaşlarımı aradım. Saat farkından dolayı Türkiye’yi aramıyordum. Sadece bazı mesajlar attım. Bizim Tider gönüllüleri coşmuştu bir kere. Saat farkı demeden yazmaya devam ediyorlardı. Bu ödülün öneminden bahsederken bir anda aklıma gelen kelimeler klavyeden dökülüverdi: “Bu uluslararası anlamda o kadar önemli bir başarı ki, eğer futbolcu olsaydım, beni havalimanında omuzlarda karşılarlardı” dedim. 

Rahat bir yolculuktan sonra memlekete vardım. Houston’dan İstanbul’a direkt uçuş olması gerçekten harika bir olanak.

Uçağa binmeden önce sarf ettiğim cümleleri ciddiye alan bizim ekibin havalimanına beni karşılamaya geldiğini görmem ayrı bir mutluluk verdi. Çıkar çıkmaz sağ tarafta beni bekleyen Tider profesyonelleri Selen, Duygu ve Selin ile yönetim kurulu üyemiz Nigar’ı gördüm. Hemen yanlarına gidip ödülü ve ödül sertifikasını ekibe verdim. O coşkuyla resim çektik:

 

Soldan sağa: Selin, Duygu, ben, Nigar ve Selen

 

Sonrasında bizim arkadaşlarla vedalaşmaya hazırlanırken “bunu kutlamayacak mıyız?” gibilerinden bir cümle işittim. Bana doğrudan söylemiyorlardı ama gerçekten bir kutlama yapmak istediklerini fark ettim. “Hadi buradan bir balıkçıya gidelim” dedim. Havalimanının yakınındaki bölgeyi pek bilmiyorum ama daha önce balık yiyip memnun kaldığım Polat Renaissance Oteli aklıma geldi. Hep beraber bu otelin içindeki balıkçıya gittik.

Keyifli bir rakı-balık muhabbeti sürecinde Amerika’da neler yaşadığımı anlattım, ardından da bundan sonra neler yapmamız gerektiğini konuştuk. Küçük kutlamamızın ardından vedalaştık ve ben evin yolunu tuttum.

Eve giderken doktor arkadaşım Macit aradı, “Hadi bu akşam çıkalım” dedi. Yol yorgunuydum ama nasıl olduysa enerjim yerindeydi. Ben de Macit’le çıkıp kutlamaya devam edeyim bari dedim. Eve gidip hazırlandıktan sonra birlikte Soho House’a gittik. Ödülün tadını biraz da orada çıkardık. 

Hafta sonu araya girmişti ancak kutlama mesajları gelmeye devam ediyordu. Houston’daki FBLI etkinliğinden birkaç gün sonra ise GFN resmi duyuruyu yaptı:
https://www.foodbanking.org/11th-annual-h-e-bgfn-food-bank-leadership-institute-equips-hunger-fighters-new-tools-help-need

Ertesi hafta Hürriyet’ten Jale Özgentürk ile bu ödülün haberini vermek üzere görüştüm. Jale Hanım, köşesinde şu yazıyı kaleme aldı:

 

 

Sonrasında da basınla paylaşımlarımız devam etti. Çıkan bazı yazıları paylaşmak isterim:

 

 

 

Bu arada 23 Mart Perşembe günü Destek Market’te aldığımız bu ödülü tüm paydaşlarımızla birlikte kutlamak için bir araya geldik. Ben kısaca ödülün hikayesini anlatıp bütün destekçilerimize can-ı gönülden teşekkür ettim. Herkes çok mutluydu. Sonuçta bu ödülde herkesin hakkı var. Ortaya renkli kareler çıktı:

 

Adım Adım’ın kurucusu Itır’a bu samimi kareyi çekip paylaştığı için teşekkür ederim

 

Videolar katılımcılara gösterilirken çekilmiş bir kare

 

Bütün kalplerin bir arada attığı kare. Herkese teşekkürler!

 

Gururun yüze yansıması Gülümseyen ifadesi

 

Bu da bu etkinlikle ilgili hazırlanmış videomuz:

 

 

Bu vesileyle herkesi 9 Nisan Pazar günü Harun Kolçak’ın Tider’e destek için verdiği konsere davet ediyoruz. Bekleriz Gülümseyen ifadesi

 

 

Geçen hafta da Adım Adım platformunda da bize destekleyici mesajlar atan herkese teşekkür ettim. Yazdığım e-mail’daki mesajı burada da tekrarlamak isterim:

Geçen haftadan beri için bize farklı kanallardan (e-mail, sosyal medya, Whatsapp, SMS vb.) ilettiğiniz tebrik ve güzel temennileriniz için çok teşekkür ederiz. Bir özel teşekkür de, geçen hafta perşembe günü bizi yalnız bırakmayıp kutlamamıza katılan sonra da sosyal medyada bizim için paylaşımlarda bulunan Kıvanç (Adım Adım’ın dönem başkanı) ve Itır’a (Adım Adım’ın kurucusu).

 

Evrensel değerler ve insanlığa hizmet

Ben gerek medya gerekse diğer paydaşlarla yaptığım bütün görüşmelerde şu mesajı vermeye çalıştım:

Türkiye’den başlatılan bir programın uluslararası nitelik kazanıyor olması bir ilkti aslında. Bizim başlattığımız Destek Projesi de sürdürülebilirliği ana kriter olarak almış durumda. O yüzden meslek edindirme ve atık yönetimi de projemizin en kilit parçaları.

İhtiyaç sahibi kişilere sadece gıda ve temel ihtiyaç desteği sağlanması mevcut sorunları ortadan kaldırmadığı gibi tam tersine büyütebiliyor. Bu nedenle gıda bankacılığı ödülünü bir insan kaynakları projesinin kazanması, sosyal yardımlaşma sisteminin tüm dünyada değişeceğini göstermesi açısından devrim niteliğinde bir sonuç. Bu değişimin Türkiye’den başlıyor olması ise bizim için ayrı bir onur ve mutluluk kaynağı.

Bu mesajları herkese aktarırken geçmişte yaptıklarımı ve bundan sonrasını da değerlendirme şansım oldu. Uzun bir süredir hayatımdan büyük ödünler vererek ciddi bir çaba sarf ediyorum. Bu yoğun çalışmaların meyvelerini her alanda almaya başlamak beni gerçekten mutlu ediyor. Houston seyahati benim için bu açıdan ciddi bir motivasyon kaynağı oldu.

İçinde bulunduğum bütün işlerin uluslararası nitelik kazanacak şekilde yapılandırılması ve insanlığa hizmet edecek önemli misyonlar taşıması benim için olmazsa olmaz. Başlattığım bütün ticari ve sosyal girişimlerle, evrensel değerlere sahip çıkıp insanlığın ilerlemesi ve refah seviyesinin yükselmesi için elimizden geleni yapmaya hep birlikte devam edeceğiz. Bizi izlemeye devam edin…

 

2017 GFN İnovasyon Ödülü

 

GFN İnovasyon Ödülü’nün Sertifikası

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için