‘Bayan’dan ‘Kadın’a; eşitlik mücadelesinde laftan ötesi…

İlk kez yıllar önce eski bir arkadaşımın dikkatimi çekmesiyle haberdar olduğum ‘bayan’ ve ‘kadın’ sözcükleri arasında cinsiyetçi bir fark olduğu görüşünü halen biraz şekilci bulsam da, eğitimden spora, iş yaşamından ailedeki konumuna dek Türkiye’de kadınların toplumsal eşitliği yönünde kat edilmesi gereken çok mesafe olduğuna inanıyorum. Bu haftaki yazımda, kişisel deneyimlerim ve attığım bazı somut adımlar üzerinden kadın meselesine yaklaşımımı sizlerle paylaşmak istedim.

 

Sosyal medyanın en önemli nimetlerinden biri eski hatta çok eski arkadaşları bulmak ve onlarla iletişim içinde olmak. Ben de birçok ilkokul, ortaokul, lise, üniversite ve eski çalışma arkadaşlarımla Facebook, Linkedin, Instagram üzerinden iletişimdeyim. Bu müthiş bir şey, herkes birbirinden bir şekilde haberdar ve ara sıra birbirimizi gaza getirdiğimiz dönemlerde buluşuyoruz.

Bundan 4-5 yıl önce bir ilkokul arkadaşımdan Facebook üzerinden mesaj aldım. 11 yaşımdan beri görmediğim ve sosyal medya üzerinden iletişimde olduğum bu arkadaşım, direkt konuya girdi:

  • Serhan merhaba.
  • Merhaba.
  • Sana böyle bir paylaşımı hiç yakıştıramadım.
  • Hangi paylaşımı yakıştıramadın?
  • Muazzez İlmiye Çığ (kendisi tanıdığım en muhteşem kadınlardan biri, biyografisini https://tr.wikipedia.org/wiki/Muazzez_%C4%B0lmiye_%C3%87%C4%B1%C4%9F link’inde okuyabilirsiniz) ile çektirdiğin resmin altına “bayan” kelimesini kullanıyorsun. Kadınlara bayan denmeyeceğini bilmiyor musun?

 

 

Kafam iki sebepten karışmıştı. Öncelikle 11 yaşından beri görmediğim üstelik ailecek tanıdığımız ve değer verdiğim bir arkadaşımın bana ilk attığı mesajın böyle bir üslupta ve içerikte olmaması gerekirdi. ‘Herhalde ciddi biçimde damarına bastım’ dedim kendi kendime.

Kafa karışıklığımın ikinci nedeni ise bu ‘kadın-bayan’ meselesini ilk defa duymuş olmamdı. Bunu neden hakaret olarak algıladığını anlamadım. Hemen aklımdaki soruyu sordum (birbirimizle elbette isimlerimizi kullanarak konuşuyoruz, ancak kişilik haklarından dolayı burada isim paylaşmayacağım).

  • ‘Bayan’ denmesini neden hakaret olarak algılıyorsun? ‘Kadın’ demek benim kulağıma daha kaba geliyor.
  • Bilmiyor musun? ‘Bayan’ kelimesini erkekler kadınları aşağılamak için telaffuz ediyorlar.
  • Benim hiç öyle bir niyetim yok. Tam tersi ‘bayan’ bana göre kulağa çok daha kibar geliyor.
  • ‘Bayan’ kelimesinin ‘Bay’dan türetildiğini bilmiyor musun? Bu kelime kadını ikinci sınıfa itiyor.
  • İlginç. ‘Bayan’ kelimesinin ‘Bay’ kelimesinden türetildiğini ve bunun da kadını aşağılamak için kullanıldığını ilk defa senden duyuyorum. Bunu hiç böyle düşünmemiştim. ‘Bayan’ kelimesi üzerinden kadını ikinci sınıfa düşürme niyeti bana saçma geldi. Böyle düşünen bir erkek var mıdır bilemem, ama benim hiç öyle bir niyetim yok. Tam tersine kibarlık yapıp “bayan” kelimesini kullandım. Bu ayrıca kelimelere nasıl bir anlam yüklediğine de bağlı. Benim öyle bir niyetimin olamayacağını bilmen lazım.

Aklımda hemen kelime kıyaslaması yaptım ve içimden şunları söylemek geçti: “O zaman bildiğim dillerden örnek vereyim. İngilizce ve İspanyolcayı da protesto edelim. ‘He’ ve ‘She’, ‘Mr.’ ve ‘Mrs.’ veya İspanyolcada ‘El’ ve ‘Ella’ (‘o’ demek) gibi kelimeleri dillerinden çıkarmaları için kampanya başlatalım. Sonuçta bunu türetmek olarak görürseniz, bunun gibi birbirinden oluşan erkek-dişi kelimeleri birçok farklı dillerde bulabilirsiniz.” Ancak arkadaşımı bozmamak ve lafı daha fazla uzatmamak için bunları söylemedim.

İlkokul arkadaşım da herhalde aramızda böyle bir tartışmanın geçmesine üzüldü ki o da tartışmayı kısa kesti. Karşılıklı iyi niyet dileklerinden sonra yazışmayı bitirdik. Ondan sonra o arkadaşımdan bir daha haber almadım.

Bu yazdıklarım gerçekten değer verdiğim, saygıyı ve sevgiyi eksik etmediğim bazı kadınları kızdırabilir. Ancak huyum gereği doğru bildiğimi de söylemem gerekiyor. ‘Bayan’ kelimesini de elimden geldiğince telaffuz etmemeye özen gösteriyorum. Ancak bu ‘kadın-bayan’ tartışmasını yüzeysel ve şekilci bulduğumu da belirtmek istiyorum.


Şiddet ve kısır döngü

Hayatım boyunca hep kullanım işlevine odaklanmış ve şekilciliğe alerjisi olan biri olarak bu tartışmalardan ziyade, hep birlikte konunun esasına odaklanmamız gerektiğini belirtmek istiyorum. Konunun esası şudur: Türkiye’de milyonlarca kadın en yakınındaki erkeklerden bile şiddet görüyor. Hatta bırakın eğitim düzeyi düşük erkekleri, son derece modern ve iyi eğitimli erkekler bile eşlerine veya yakınındaki kadınlara şiddet uygulayabiliyor. Binlerce kadın da her sene fiziki şiddete maruz kalıp tecavüze uğruyorlar, hatta hayatlarını yitiriyorlar. Bu olaylar azalmıyor, tam tersine artarak devam ediyor. Peki neden?

Birinci sebep Türkiye’de temel eğitimin olmaması. Aslında bu bir anlamda kısır döngü. Annesi oğluna kadınlara saygıyı öğretmiyor, tam tersine ‘benim aslan oğlum, bütün kızlar sana feda olsun’ gibi söylemlerle çocukta çok küçük yaştan itibaren ego patlamasına neden oluyor. Annesi tarafından sürekli pohpohlanan çocuk da kendini Alain Delon, Brad Pitt, George Clooney veya Büyük İskender gibi gördüğünden karşı cinsle ilişkilerinde sorun yaşıyor. Annesinden gördüğü ilgi, alaka veya etrafında dört dönme durumunu diğer kadınlardan göremeyince sorunlar başlıyor. Hele tam tersine diğer kadınlar da duygusala bağlayıp iletişimde erkeği silkeleyecek sözler kullanınca, erkek sudan çıkmış balığa dönebiliyor. Karşılığını şiddete kadar götürebiliyor. Şiddeti bazen ‘aldatma’ veya ‘bir başka karşı cinse ilgi duyma’ gibi olaylar da tetikleyebiliyor. Bu konuyla ilgili geçen sene detaylı bir yazı kaleme almıştım. ‘Türkiye’de kadına şiddetin neden önüne geçilemiyor?’ başlıklı yazımı http://www.serhansuzer.com/tr/turkiyede-kadina-siddetin-neden-onune-gecilemiyorokumanızı tavsiye ederim.

Bir diğer örnek de aile içinde anne babanın ilişkisini çocuk sürekli gözlemliyor. Ailede anne babanın sağlıklı bir ilişkisi olmasa da çocuk bu ilişkiyi kendine kriter alabiliyor ve örneğin babanın anneyi ezdiği bir ortamda “bütün kadınlara böyle davranılır” diye düşünüyor. Bu da gelecekte kadınlarla ilişkisini sağlıksız bir düşünce yapısıyla yürütmesine sebep oluyor. Sağlıksız düşünce yapısıyla yetişen sadece erkekler değil. Sağlıksız bir aile ortamında yetişen ve erkeklere göre genelde daha duygusal olan kadınlarda da ileri yaşamlarında bunun çok ciddi etkilerini görebiliyoruz. 
 

Kendini yaşam boyu geliştirmek

Daha evvel ki yazılarımda da defalarca belirttim. Türkiye’de en önemli sorun eğitim. Eğitimle ilgili yazmış olduğum “Eğitim Eğitim Eğitim, işte bütün mesele bu” başlıklı yazımı http://www.serhansuzer.com/tr/egitim-egitim-egitim-iste-butun-mesele-bu link’inde bulabilirsiniz. Bu yazıda da belirttiğim gibi özellikle ebeveyn eğitimi ve eğiticilerin eğitimi çok önemli. Ancak bilinçli ve çocuk yetiştirme konusunda eğitilmiş ebeveynler sağlıklı nesiller yetiştirebilirler, bu donanıma sahip olmayanlar ise eğitim sürecinde yarardan çok zarara yol açabilirler. Bu da bir milletin nesiller boyunca bahtsız bir talihe ve karanlık bir geleceğe sahip olmasına yol açar. Düşünsenize, eğitimsiz ve bilinçsiz ebeveynlerin yetiştirdiği çocuklar, geleceğin anne babaları ve geleceğin eğiticileri. Bu seviyesizlik, ahlak erozyonu, şiddet eğilimi, her şeyin kolayına kaçma ve kolay yoldan köşeyi dönme düşünce yapısı nesiller boyu kendini tekrar eden bir hal alır. Böyle bir milletin geleceği hiçbir zaman parlak olamaz. Atatürk’ün en sevdiğim lafını burada hatırlatmak isterim:

"Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar." 

Eğitimle oluşturulacak bilinç de çok önemli. Bazen çok iyi eğitimli insanların ilişkilerinde de bir sürü sorun yaşadıklarını gözlemleyebilirsiniz. Ne kadar iyi eğitimli olurlarsa olsunlar insanların kendilerini sürekli geliştirmeye çalışmaları, bunun için hayatları boyunca gayret sarf etmeleri gerekiyor.

İlişkilerde denge çok önemlidir. Bazen erkek egemen bir toplumda iyi eğitilmiş ve bilinçli kadınlar tepki olarak kızlarına aşırı özgüven verebiliyorlar. Bundan 6 ay önce bir uçak yolculuğunda yan koltuğumda oturan bir kadınla sohbet ediyordum. 60’lı yaşlarında olan ve son derece zeki ve iyi eğitimli bu kadın bana kızından yana dert yanıyordu. Kızının eşinin çok iyi bir insan olduğunu ve kızıyla ilişkisinde sıkıntılar yaşadığını, kendisine de “kızınıza özgüven vermeniz çok iyi olmuş, ancak biraz aşırı vermişsiniz” dediğini söylüyor ve günümüzde böyle bir ortamda kızların yetişmesinin ve dengeyi tutturmanın çok zor olduğunu ifade ederek yakınıyordu. Bana göre her iki tarafın da o dengeyi gözetmesi ve sıkıntılar yaşasalar bile toparlamak için çaba göstermeleri gerekiyor. Sürekli tek bir tarafın fedakarlık yaptığı bir ilişki bir süre sonra patlak verir, yürümez.


Rekabet değil tamamlama

Modern çağın kötü taraflarından biri de rekabetin körüklenmesi ve bunun karşı cinslere de sirayet etmesidir. Cinsler arası gereksiz rekabet yaratılması, kadının ve erkeğin birlikteyken birbirine üstünlük kurma çabaları veya bir tarafın aşırı baskın olması sağlıklı bir ilişkinin kurulmasına engel teşkil ediyor. Karşı cinslerin sağlıklı bir ilişki yaşaması için bana göre kadının ve erkeğin birbirini tamamlıyor olması gerekir. Tıpkı Yin Yang gibi. O zaman kadın da erkek de birlikte paylaştıkları hayatın keyfine varırlar. Yoksa ‘sen bana bunu dedin, bunu böyle yaptın’ diye sürekli didişilen, en ufak şeylerin bile kafaya takıldığı bir ortamda sağlıklı bir ilişki yürümez. Her iki taraf da başka dünyaların insanları olurlar. Kadının da erkeğin de klasik alışkanlıklarından feragat edip birbirlerine yaklaşmaya çalışmaları ve birbirlerini tamamlamak için çaba göstermeleri gerekir. Aksi takdirde eğitimli kesimde bile sağlıksız ilişkileri sık sık gözlemleyebilirsiniz.

Kadının toplumun her alanında olması gerekir. Erkeklerin yaptığı işleri kadınların da yapabilmesi gerekir. Kadının olduğu bir ortamda erkekler de kendilerine çeki düzen verirler. Aynı şekilde erkeğin olduğu bir ortamda kadınlar da daha dikkatli olurlar. Sağlıklı bir iş ortamı çıkar. Daha evvel okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmak isterim. Sadece erkeklerin faaliyet gösterdiği oto tamirciliği yapan bir kadının hikayesini aşağıdaki link’ten okuyabilirsiniz.

http://www.hurriyet.com.tr/18-yasindaki-betul-oto-tamircisi-oldu-29507775

Harika bir haber değil mi? Size kendi hayatımdan da iki örnek vereyim.


Karşı cinsle spor deneyimleri

Zamanında Harvard Yaz Okulu’na gittiğimde oda arkadaşım Austin ile başlattığımız futbol hareketinden bahsetmiştim. (İlgili yazıyı http://www.serhansuzer.com/tr/biz-bitti-demeden-bitmeyecek-ego link’inde bulabilirsiniz.) Standart futbol sahasında maç yaptığımız bir dönemde bir gün yanımıza bir kız geldi. Krampon, futbol şortu ve tişörtüyle futbol oynamaya hazır bir şekilde kenardan ‘ben de oynayabilir miyim?’ anlamında işaretler yapınca, sahadaki herkes organizatör olarak beni ve Austin’i işaret etti. Biz de maçı durdurduk. Kızın yanına gittik. Kız “ben de sizinle oynayabilir miyim?” dedi. Hayatımda ilk defa bir kızın futbol oynamak istediğine şahit oluyordum. Ağzımdan gayri ihtiyari “hayır olmaz, maç sert geçiyor, sakatlanırsın” lafı çıktı. Ardından Austin’la aramızda şöyle bir diyalog geçti:

  • (Söze ilk ben girdim) Bir kızın erkeklerle futbol oynamak istemesine ilk defa tanık oluyorum. Burada sakatlık falan çıkar, biz mesul oluruz.
  • Serhan, Amerika’da kızlar arasında futbol çok yaygındır. Hatta arada karışık futbol maçları bile yapıyoruz.
  • Ben daha önce bir kızın bu sporu yaptığını da görmedim. Tabii ki oynayabilir, ancak siz Amerikalılar futbolu bazen Amerikan futboluyla karıştırıyorsunuz. Maç çok sert geçiyor (ki bu konuda haklıydım, hakikaten maç içerisinde çok sert müdahalelerde bulunuyorlardı). Sakatlanabilir.
  • Merak etme. Herkes ona göre kendini ayarlar. Ayrıca bizim takımda oynar, korumaya alırız.
  • Tamam peki.


Bu konuşmadan sonra kıza döndüm, hangi mevkide oynamak istersin diye sordum. “Orta sahada oynarım ben” dedi. “Orta sahada çok koşman gerektiğini biliyorsun değil mi?” dedim kıza. “Evet, bizim kızlarla yaptığımız maçlarda her zaman en çok ben koşarım, merak etme” dedi. Kıza “Peki o zaman bizim takıma gir, seninle yan yana oynayacağız” dedim ve bizim takımdan bir erkeği çıkarıp kızı oyuna aldık. Austin ve birkaç kişiye de maç başlamadan önce ‘kızı korumaya alıyoruz’ gibilerinden işaret yaptım. Oyun başladı. Doğal olarak erkeklere göre daha yavaş kalıyordu ancak kızın tekniği gayet iyiydi. Topa dokunuşu, ayak bileğindeki yumuşaklık ve kendine özgü tekniğiyle aslanlar gibi oynamaya başladı. Biz orta sahada ona müdahale olmaması için perdeleme yapıyorduk. Karşı takım da daha yumuşak oynamaya başladı. Sonuçta gayet keyifli bir şekilde maçı kazandık. Kızı tebrik ettim. İstediği zaman gelip bizimle oynayabileceğini konuştuk.


‘Siz ne biçim erkeksiniz!”

Bir başka karşı cinsle spor müsabakası deneyimini de Beyoğlu’nda bulunan Galatasaray Basketbol Okulu’na gittiğimde yaşadım. 15 yaşındaydım. Salt spor yapmış olmak için bu okula yazılmıştım. Basketbol altyapımı ve temel hareketlerimi güçlendiriyordum. Haftalar süren antrenmandan sonra bir gün bizi eğiten koç geldi ve “Arkadaşlar size bir sürprizim var, bugün farklı bir egzersiz yapacağız” dedi. Ardından Galatasaray Kadın Basketbol takımı geldi. Gözlerime inanamıyordum. Koç bize profesyonel takımla maç yapacağımızı, bunun da bizim gelişimimize katkıda bulunacağını söylüyordu.

1.80’lik boyum basketbola göre kısa olduğu için ben takımda gard oynuyordum. Her iki elimi kullanabilmem ve hızlı olmam avantajımdı. Maç başladı. Ancak benim açımdan bir sorun vardı. Karşı takımın gardını nasıl savunacağımı bilemiyordum. Yanlış anlaşılır diye savunma yapmadım. Takımımızdaki diğer oyuncular da aynı şekilde şaşkındılar. Maç başlar başlamaz Galatasaray Kadın Basketbol takımı arka arkaya sayı yapmaya başladı. Maçta kısa bir zaman içerisinde 12-0 öne geçtiler. Bu sayıların da yarısını benim tutmam gereken karşı takımın gardı attı. Kenardan maçı izleyen koç daha fazla dayanamadı ve mola aldı. Molada sevgili koçumuz esip gürlüyordu:

“Sizler ne biçim erkeksiniz! Erkekliğinizden utanın. Bu kadar kısa bir süre içerisinde 12 sayı yenir mi? Hiç mi savunma yapmasını size öğretmedim” deyince bizim takımdaki oyunculardan biri lafa girdi: “Hocam yakın temas nasıl savunma yapmamızı bekliyorsunuz? Bunu hiçbirimiz yapamıyoruz.”

Hoca bunun üzerine burada basketbol oynadığımızı, ortada başka bir şey olmadığını, rakiplerimizin kadın olduğunu aklımızdan çıkarmamız ve erkeklerle maç yapıyormuş gibi oynamamız gerektiğini, bunu da kimsenin yanlış anlamayacağını söyledi.

Bu konuşmaların ve hocanın sert çıkışının ardından moladan farklı bir motivasyonla çıktık. Ben savunma yapacağım karşı takımın gardına maç başlamadan önce; “Valla sert savunma yapma direktifi aldık. Bundan sonra yapacağım savunmadan dolayı şimdiden kusura bakma” dedim. Kız da bana “Hadi bakalım” yanıtını verdi. Maç başladı.

Doğrusunu söylemek gerekirse ağırlığımızı koymaya başladıktan sonra maçta dengeler değişti. Arka arkaya sayı bulmaya ve karşı takıma nefes aldırmamaya başladık. Sonuçta maçı biz kazandık. Benim açımdan çok enteresan bir deneyimdi. Kadınların sporun içinde olması güzel bir durum.

Umarım ileride kızımla birlikte spor yaparız. Bundan çok keyif alacağımı biliyorum.


Kişisel ve kurumsal somut adımlarım

Tüm bunları söyledikten sonra haklı olarak ‘kadınlarla ilgili bu kadar ahkâm kesiyorsun, bu konuda sen ne yapıyorsun?’ diye sorabilirsiniz. Kadınlar için neler yaptığımı paylaşmak isterim:

  • Kadınların hayatın her alanında bulunması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden erkek ağırlığının en fazla olduğu mühendislik firmamız EkoRE’de stajyer programımız için daha fazla kadın mühendis alınması konusunda direktiflerim var. Geçtiğimiz hafta Konya Kulu sahamızı ziyaret ettiğimde bu eksikliğimizi fark ettim ve sahada çalışan ekibin içinde kadınları daha fazla görmek istediğimi yöneticilerimize bildirdim. Ekibimiz bu konuda harekete geçti.

 

 

Konya Kulu GES (Güneş Enerji Santrali) projemizde dün çektiğimiz bir fotoğraf. EkoRE Solar ekibinde İTÜ’lü Berker ve Alaaddin’le  başlayan stajyer programından gelen genç mühendis arkadaşlarımızı görüyorsunuz. Normalde teknik çizim gibi masa başı işlerden sorumlu olan Melis sahada da iyi iş çıkarıyor. Bundan sonra stajyer programımızda erkek-kadın oranının eşit olmasına dikkat edeceğiz. 

  • Kadın haklarıyla ilgili altyapısı Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ve Türkiye’de Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) tarafından gündeme getirilen iş dünyasının liderleri olarak kadın erkek eşitliğini sağlayacağımızın deklarasyonu olan metni imzaladım. Arka planında ayrıntılı bir çalışma ve hayli uzun bir metin olan bu dosyanın özeti niteliğindeki 7 maddelik Birleşmiş Milletler deklarasyonunu da aşağıda bulabilirsiniz.

 


BM tarafından yayınlanan 7 maddelik deklarasyon.

 

  • Yalnızca Türkiye’de değil, uluslararası arenada da kadınların kalkınması için BM nezdinde yaptığımız çalışmalar var. Geçtiğimiz günlerde BM’de yapmış olduğum konuşmada RASIT (Royal Academy of Science) ile uluslararası stajyer programı için ortaklık yaptığımızı deklare etmiştik. Bu konuşmaları http://webtv.un.org/watch/transforming-the-world-through-sustainable-energy-for-all-leaving-no-one-behind/4930324186001 link’inde bulabilirsiniz (benim konuşmam 37:24’te başlıyor). Irak Prensesi Nisreen El Hashemite’in liderliğini yaptığı RASIT özellikle bilim kadınlarını destekleyen bir kuruluş. Bu programı bu sene ekim ayında başlatacağız. Lansmanını da İstanbul’da yapacağız. Bu programla dünyanın farklı ülkelerinden gelecek stajyerlere Türkiye’de ve ileride dünyanın farklı yerlerinde staj olanağı sağlayıp, geleceğin başarılı mühendislerini yetiştireceğiz. Burada %50-%50 Kadın-Erkek kuralı koyduk. Bir başka deyişle yetiştireceğimiz stajyerlerin yarısı kadın olacak.
  • Kurucu başkanı olduğum Temel İhtiyaç Derneği’nde (Tider) kadınlara yönelik programlara çok önem veriyoruz. Örneğin Soma’nın Yırca Köyü’nde kadınlara yönelik kırsal kalkınma projesi yaptık. 1,5 sene boyunca kurduğumuz ve sürdürdüğümüz bu proje sayesinde Yırca köyünün kadınları ürettikleri sabunların satışından 200.000 TL’nin üzerinde gelir elde ettiler. Bu kalkınma projesiyle ilgili detayları http://tider.org/news/4/69/Yirca-Soma-Yirca-Koeyue-Kalkinma-Projesi link’inde bulabilirsiniz. Bunun dışında Tider’in ana modeli olan Destek Projesi (Destek Market + Destek İK) özellikle şehirlerde kadınların kalkınması için ciddi çaba sarf ediyor. Bizden destek alanların önemli bir çoğunluğu kadınlardan oluşuyor. Destek projemizde kadınların istihdama katılması için de elimizden geleni yapıyoruz. İlgili videomuzu https://www.youtube.com/watch?v=UJtsDRvEGz0 link’inde bulabilirsiniz.


Son olarak buradan tüm hemcinslerime seslenmek istiyorum:

  • Erkek insan kendisinden fiziksel olarak güçsüz olan kadına elini kaldırmaz. Kadınlara şiddet uygulayan erkekler benim gözümde zavallıdır.
  • Kadınlar bizim eşimiz, annemiz, kız kardeşimiz, babaannemiz, anneannemiz yani canımızdır. Kadınlara sahip çıkalım.
  • Kadınlarının eğitim ve gelişiminde eksiklikler bulunan toplumlar asla gelişemezler. Gelişmiş ülkeler kategorisinde bulunan tüm ülkelerde kadının statüsü ve ona verilen değer üst düzeydedir.  

Bu vesileyle benim hayatımda çok önemli bir yeri olan, ailemizin temel direği babaanneme de uzun bir ömür diliyorum. Allah onu başımızdan eksik etmesin.

 


 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için