Galatasaray’a ciddi zarar veren taht oyunları

10.000’in üzerinde üyesi olan 100 yıllık kulüpte, 22 saat süren bir seçimle sabaha karşı 801 üyenin oyuyla idari ibrasızlık verdirerek yaklaşık 10 ay önce iyi niyetle seçilmiş yönetimi düşürenler, sonra da aday olup zoraki seçim yaptırmaya kalkıyorlar. Sonuç olarak kulübün içinden gelenler kendi hırsları ve egoları yüzünden Türkiye’nin gelmiş geçmiş en başarılı spor kulübünü paralize etmeyi başardılar.

Klasik bir Türkiye hikâyesi… “Ya benim olacaksın ya da toprağın” misali, Galatasaray’da başkanlık emelleri olanlar ve onların oluşturdukları gruplar aşırı bir rekabete girip ana amaçtan uzaklaştılar ve kulübü çalışamaz hale getirdiler. Burada esas amaç Galatasaray’ı finansal zorluklardan arındırıp sportif başarıyı getirmek ve Türk sporuna gerek profesyonel gerekse amatör branşlarda en iyi şekilde hizmet etmek ve her alanda uluslararası başarıyı yakalamaktır.

Ancak bundan yaklaşık 10 ay önce yapılan seçimler sonrası adeta kan davasına dönüşen seçimin ardından yeni bir dönemin kapıları açıldı. Çekişmeli geçen seçim sonucunda 4 aday kıyasıya yarıştı. Bu seçimlerin galibi az bir farkla Burak Elmas oldu. Onu da sırasıyla Eşref Hamamcıoğlu, Metin Öztürk ve Yiğit Şardan takip etti. Burak Elmas yönetimi büyük bir coşkuyla zaferlerini kutladı. Bu coşkuyu aşağıdaki resimde de görebilirsiniz:

Belki de içten gelen bu zafer sevincini gören rakipleri ekstra hırslanıp Burak Elmas ve yönetimine bilendiler. Hata yapmalarını beklemeye koyuldular.

Baştaki dost tavsiyelerim ve endişelerim

O dönemde “Galatasaray’ımızın yeni başkanı Elmas’a dost tavsiyeleri” başlıklı bir yazı kaleme almıştım: https://www.serhansuzer.com/tr/galatasarayimizin-yeni-baskani-elmasa-dost-tavsiyeleri

Bu yazıda verdiğim tavsiyelerin başlıklarını hatırlatmak için tekrar paylaşıyorum, detayları yukarıdaki linkten okuyabilirsiniz:

1) Liseliler ve diğerleri kavgası
2) Galatasaray’ın global spor kulübü olduğu bilinci
3) Finansal sorunların çözülmesi
4) Tek başarı futbolda şampiyonluk perspektifinin değiştirilmesi
5) Galatasaray – Fenerbahçe düşmanlığı
6) Altyapıya yatırım
7) Spor ülkenin gelişmişlik göstergelerindendir
8) Ultra Aslan
9) Memlekette dostluk kardeşlik
10) Politikayla futbolun ilişkisi
11) Basketbol ve diğer branşlar

Bu tavsiyelerde özellikle sporun bir sahne olduğunu, bu çatışma ortamında yapılan işlerle örnek olunması gerektiğini vurgulamıştım. Kavga ve çekişme vurgusunu aşağıdaki maddelerde dile getirmiştim:

1) Liseliler ve diğerleri kavgası
2) Tek başarı futbolda şampiyonluk perspektifinin değiştirilmesi
3) Galatasaray – Fenerbahçe düşmanlığı
4) Ultra Aslan
5) Memlekette dostluk kardeşlik

Düzelmeyen çirkin rekabet ve hizipler

Maalesef korkularım gerçekleşti. Bu çekişme ortamı azalmadığı gibi tam tersine alevlendi. Belki Ali Koç ve Burak Elmas’ın kişisel dostluğundan dolayı Galatasaray-Fenerbahçe çekişmesi sakinledi diyebilmek isterdim ama, Fenerbahçe seyircisinin kendi statlarında bu ayın başında oynadıkları Galatasaray maçından sonraki tavırlarını gördükten sonra Fenerbahçe’deki Galatasaray düşmanlığının tam gaz devam ettiğini söyleyebilirim.

Son birkaç senedir spor müsabakalarındaki bu düşmanca tavrın yeni bir boyut kazandığını gözlemleyebiliyoruz. Birbirinin rakibi olan spor kulüpleri arasında değil, kulüplerin kendi içindeki çekişmenin de Türk sporuna zarar verdiğini söyleyebiliriz. Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım – Ali Koç Düşmanlığı bunun bir örneği. Galatasaray’da ise kulübün üyeleri arasında gruplaşma hat safhada.

Her şeye rağmen sabretmek gerekiyordu

Burak Elmas’ın 10 aylık yönetiminde başarılı olamadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle Fatih Terim’i sezon sonunu beklemeden uzaklaştırmış olması, yerine Torrent gibi vasat bir teknik direktörü Galatasaray’ın başına getirmesi, Gedson Fernandes gibi kendini ispatlamış bir oyuncuyu rakibi Beşiktaş’a kaptırmış olması futboldaki başlıca hataları. Peki bu yapılan hatalar idari ibrasızlık alıp kulüpten uzaklaştırılmak için yeterli midir? (bkz: https://www.sozcu.com.tr/spor/futbol/9-aylik-burak-elmas-donemi-22-saatte-bitti-galatasaray-tarihi-degisti-7037936/)

Kesinlikle hayır.

Sonuçta 10 aydan bahsediyoruz. Fenerbahçe bile büyük basiretsizlikler ve başarısızlıklar göstermesine rağmen (örnek: hiçbir kupa kazanamadı) Ali Koç gibi birine tanıdığı kredi 4 seneye yaklaştı (3 Haziran 2018’de başkan seçilmişti). Bu yüzden Burak Elmas yönetiminin bana göre en az bir dönem başkanlığına, yani 3 sene sabredilmesi gerekiyor.

Elmas’ın olumlu adımları

Burak Elmas en azından finansal olarak geçmiş dönemlere göre başarılı işler yaptı, borcu artırmadı, ayağını yorganına göre uzatmaya baktı. Belki menajerler dolayısıyla yapılan yolsuzlukları dillendirmesi bazı çevreleri rahatsız etmiş olabilir ama o da sonuçta Galatasaray’ın menfaati için hiç kimsenin dokunmak istemediği, ancak Galatasaray’a ciddi zarar veren yolsuzlukları dillendirdi (bkz: https://medyascope.tv/2022/03/31/galatasaray-spor-kulubu-yonetim-kurulu-uyesi-isitan-gun-sessizligini-bozdu-transfer-isleri-bir-cete-kontrolunde/?utm_source=newsletter&utm_medium=email&utm_campaign=%F0%9F%92%8A+T%C4%B1rtnet). Her ne kadar zamanlama olarak yanlış bulsam da bu konuda Burak Elmas’a şapka çıkarıyorum. Bence yapması gerekeni yaptı. Ancak yaptığı ciddi hatalardan biri de yol arkadaşlarını iyi seçememiş olmasıdır. Kendi yönetim kurulunda çatlaklar verdi, burada onu arkadan hançerleyenler oldu. Yönetim kurulunda yaşanan fiyaskolar ve gereksiz çıkışlar yüzünden sportif başarısızlıklar daha da göze çarpar oldu.

Bundan sonra ne olacağını, bir seçime daha gidip gitmeyeceğimizi hiç kimse bilemiyor. Gruplar arasındaki çekişme ve taht oyunları devam ediyor. Kalbimden Burak Elmas yönetimine 3 seneyi tamamlattırmak ve onun yaptığı hataları telafi etmesi için zaman vermek geçiyor.

Yapısal değişiklik yerine dibe vurmak mı beklenecek?

Seçim kararı da verilebilir ve Türk mahkemeleri izin verirse seçime gidilebilir. O zaman Eşref Hamamcıoğu ve Metin Öztürk’ün aday olduğu bir seçimde oy kullanmayı düşünmüyorum. Eğer seçime gidilirse Galatasaray’ı kaosa sokan bu hırslı başkan adaylarından biri seçilebilir. O zaman bana göre Galatasaray’ın önü açılmaz, kaos büyüyerek devam eder. Bundan sonra da bu döngü sürer gider. Her seferinde birinin başarısız olması beklenecek. Finansal ve idari başarısızlıklar seçilen yönetimlerin altından kalkamayacağı hale gelince kazan kaldırılacak ve yine seçim kaosu ortaya çıkacak. Bu çıkmaz döngü de Galatasaray’ın borcunun hiç kimsenin altından kalkamayacağı hale gelmesine kadar devam eder. Böyle bir safhada da yeni çıkan yasadan dolayı kimse elini taşın altına koymak istemeyecektir, yani bırakın başkan adayı olmayı, yönetim kuruluna dahi girmek istemeyecektir.

Galatasaray’ın yönetişim problemlerini kökten çözmek için yapıyı değiştirmek gerekiyor. Dernek yapısı 30 milyon taraftarı olan Türkiye’nin en büyük spor kulübünü yönetmek için yeterli olmuyor. Derneğin başına geçenler kendi reklamlarını yapıp kulübü borca sokarak hesap vermeden ayrılıyorlar. Dernek yapısının bana göre anonim şirket (A.Ş.) yapısına dönüştürülmesi gerekiyor. Gerekirse hisse satın alma için sınırlama da koyulabilir. En azından A.Ş. mantığıyla hesap verilebilirliğin önü açılmış olur. Bir de kendi grubunu oluşturan herkesin vasıflarına bakılmaksızın yönetime talip olmasının önüne geçilmiş olur. Yönetimde devamlılık ve süreklilik sağlanır.

Dernekçilikle spor kulübünün yönetimi çok zor. Özellikle sabır gösterilmesi gereken zamanlarda o sabrı kimse gösteremiyor ve derneğin içinde kendi grubunu oluşturanlar plan yapıp yönetimi bir şekilde düşürebiliyorlar. Kulübün başkanının herkesi idare ediyor olması gerekiyor ki bu da kulübün başarılı olması için yapılması gerekenlere zaman ayırmak yerine egolarıyla hareket eden bir sürü insan idare etmek için vakit ayırmak anlamına geliyor. Dernekçilikle kulübün başarılı olması düşük bir ihtimal, bu zamanında Galatasaray’da Faruk Süren gibi başkanlar döneminde çalışmıştır. O da bence elde edilen sportif başarıyı finansal başarıya dönüştürememiştir. Şimdi diyeceksiniz ki, Galatasaray 22 kez şampiyon oldu. Başarısız mı?

Tabii ki başarılı. Ama başarı göreceli. Bence Galatasaray gibi bir kulüp kötü yönetimlerden dolayı potansiyelinin çok altında performans göstermiştir. Bunu Avrupa’daki başarılarımızla ölçebilirsiniz. Avrupa’da tek başarılı olduğumuz dönem vardı, onun da üzerinden 22 sene geçti. Hala Avrupa’da idare ediyoruz. Özetle dernekçilikle başa geçen kişinin kulübü kimsenin bir şey diyemeyeceği bir noktaya getirmesi gerekiyor ki, kulüpte ayağını kaydırma potansiyelleri yapacakları işlere cesaret bulamasınlar. Bunun Galatasaray'daki istisnası Duygun Yarsuvat başkan döneminde yaşandı. Duygun Başkan'a yaşı dışında kimse bir şey söyleyemedi. Çatlak sesler de çok cılız çıktı. Başkan da 8 aylık yönetiminin ardından Galatasaray'ı tekrar rotaya oturtmayı başardı ve 3 kupa kazandırdı. Allah rahmet eylesin, çok değerli biriydi. Ben de Galatasaray'a onun döneminde üye olduğum için ayrıca gururluyum. İşte Duygun Başkan'ın yönetimi: 

Türkiye'de de dernekçilikle kulüp yönetiminde başarılı olmuş başkanların en güncel örneği Trabzonspor’da Ahmet Ağaoğlu'dur. Galatasaray gibi çok karışık bir camia Trabzonspor’a 38 yıl sonra şampiyonluğu getirecek takımı kurdu, Ahmet Ağaoğlu. Trabzonspor’da hiçbir grubun söyleyeceği bir laf kalmadı. Tüm çatlak sesler şimdilik susmuştur. Helal olsun. Bu vesileyle başta başkan Ahmet Ağaoğlu, Trabzonspor yönetim kurulu, futbolcular, teknik heyet olmak üzere emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Annem Trabzonlu olduğu için Trabzonspor’un şampiyon olmasına ayrıca sevindim. Haftaya da Trabzonspor’la ilgili yazımı kaleme alacağım.

Galatasaray’a dönersek, amaç Galatasaray’ın finansal durumunu düzeltip spordaki başarılarını sürdürülebilir hale getirmekse anonim şirket yapısına dönmek gibi köklü değişikliği yapmak gerekiyor. Ancak korkarım Galatasaray’ın içindeki bazı gruplar kulüp iyice elden ayaktan düşünceye kadar yönetime talip olma cüretini göstermeye devam edecekler. İşler içinden çıkılamaz hale geldiğinde de gerçek ve faydalı Galatasaraylıların ortaya çıkıp sorumluluğu üstleneceklerini umuyorum. 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için