Sıcak, çok sıcak, daha da sıcak olacak!

Türkiye’de 90’lı yıllarda patlayan Türkçe Pop’un temsilcilerinden Emre Altuğ’un karşı cinsle sıcak teması betimlemek için söylediği “Sıcak” adlı şarkıdaki “Sıcak, çok sıcak, daha da sıcak olacak” sözleri iklim değişikliğinden dolayı yaşadığımız anormal sıcak havaları anlatmaya cuk oturuyor. Bu yazımda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in tanımladığı “Küresel Kaynamayı” ele alıp daha önce bulunduğum her platformda defalarca dillendirdiğim çözüm yollarının bir kez daha altını çizeceğim.

İklim değişikliği ve küresel ısınma konularını defalarca ele aldım. Ancak belli başlı gelişmeler dışında insanlık bu konuda henüz bir arpa boyu bile yol alamadı. Sonuç olarak bu sezon belki de hepimiz hayatlarımızın en sıcak yazını yaşıyoruz. Kötü haber, bu sıcaklıkların geçici olmayacağı ve hatta daha kötüye gideceğidir. Hatta bu durumu mecazi anlamda betimlemek için zamanında Emre Altuğ’un karşı cinsle sıcak teması betimlemek için söylediği “Sıcak, çok sıcak, daha da sıcak olacak” sözlerinin geçtiği “Sıcak” adlı şarkıyı paylaşmak isterim:
https://www.youtube.com/watch?v=0t9RPwDhwAg
Altuğ klibinde kadınla erkeğin birbirine olan çekim gücünü işlese de küresel ısınmadan dolayı yaşanan sıcak havaların insanların yaşam gücünü azalttığı kesin.

Bu yazımda bazı tespitler yapacağım. Bir sonraki yazımda ise tekrar çözüm önerilerimi paylaşacağım. Bu arada tüm dünyada bizim gibi insanların ivmeyi arttırması ve iklim değişikliği gibi insanlığı yakından ilgilendiren problemlerin çözümü için daha fazla çalışması gerektiğine inanıyorum. O yüzden devamlı okuyucularım için de şu bilgiyi paylaşmak isterim. Normalde Ağustos ayında yazılarıma hep ara verirdim. Bundan böyle artık ara vermeyip Ağustos ayında da yazılarımı paylaşmayı sürdüreceğim. 2011’den beri yazı yazıyorum ve 2016 senesinden itibaren de hemen hemen her sene (2017 ve 2019 hariç) 50 yazı kaleme alıyorum. Bu seneden itibaren senede 52 yazıya çıkacağım. Yani bir senede 52 hafta olduğu varsayılırsa senelik ortalamada her hafta bir yazı paylaşmış olacağım.

Şimdi gelelim global ısınmaya veya Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in yaptığı yeni tanıma: “Küresel ısınma çağı sona erdi, küresel kaynama çağı başladı.” (bakınız: https://www.instagram.com/p/Cvkfvxbo_4o/?igshid=MTc4MmM1YmI2Ng%3D%3D)

Peki bu küresel kaynama çağı beraberinde neler getiriyor, hemen bakalım:

1) Susuzluk

Daha önce de defalarca dile getirdim. Su hayattır. Su olmazsa biz insanlar yaşamlarımızı sürdüremeyiz. Bu konuyla ilgili defalarca yazılar yazdım. Örneğin 2020 senesinde İstanbul’daki barajlardaki su seviyelerinden yola çıkarak kaleme aldığım “Bu daha iyi günlerimiz dedirten su sorunu” başlıklı yazım: https://www.serhansuzer.com/tr/bu-daha-iyi-gunlerimiz-dedirten-su-sorunu

Veya Adana Seyhan Nehri’nin Ocak ayında %80-90 kuruduğunu gördükten sonra “Kuraklık gümbür gümbür geliyor!” başlığıyla bu senenin başında kaleme aldığım bir başka blog yazım: https://www.serhansuzer.com/tr/kuraklik-gumbur-gumbur-geliyor

Aslında sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde susuzluk sorunu topyekûn baş gösteriyor. Bu ülkede yaşadığımız için bilgilere ulaşımımız daha kolay oluyor, o yüzden de her seferinde Türkiye’yi örnek gösteriyoruz. Şimdi yine Türkiye’ye ve yakın coğrafyamıza bakalım.

Mardin ve Şanlıurfa gibi güneydoğu illerimizi de içine alan ve bir zamanlar medeniyetin beşiği olan Mezopotamya’nın sözcük anlamı “nehirler arasındaki toprak”tır. Türkiye topraklarında başlayan ve binlerce yıl milyonlarca insana hayat kaynağı olan Dicle ve Fırat nehirlerinden söz ediyoruz elbette. Mezopotamya da bu iki nehrin arasındaki topraklar için kullanılan tarihi bir terim. Bir zamanlar tekerleğin icat edildiği, sulamanın geliştiği ve bilinen en eski yazı sisteminin ortaya çıktığı yer burasıdır. Bazı bilim adamlarına göre, buradaki nehirler, efsanevi Babil'in Asma Bahçeleri’ni besledi ve İncil'de Cennet Bahçesi olarak tanımlanan yerde birleşti. Bugün, o toprakların çoğu toza dönüşmüş durumda.

Aşırı sıcaklıklar ve azalan su Mezopotamya'yı uçurumun eşiğine getiriyor. Fırat Nehri yakınlarındaki bazı köylerde o kadar az su kalıyor ki, aileler evlerini tuğla tuğla yıkıyor, pencere çerçeveleri, kapıları ve diğer her şeyi kamyonetlere yığıyor ve oradan uzaklaşıyorlar. Güney Irak'ta fen bilimleri öğretmeni olan Şeyh Adnan al Sahlani, "Hiçbir yerde su yok" diyor ve “Kalan herkes yavaş bir ölüm yaşıyor" diye ekliyor.

‘Bereketli Hilal’in bereketi tükeniyor

Bereketli Hilal (genellikle günümüzdeki Türkiye, Irak, İsrail, Lübnan, Suriye, İran, Batı Şeria ve Gazze'yi kapsadığı şeklinde tanımlanır) tarihinin büyük bölümünde su sıkıntısı çekmedi. İlkbahar selleri yaygındı ve dünyanın en çok su tüketen mahsullerinden biri olan pirinç, 2000 yıldan fazla bir süredir yetiştiriliyordu. Ancak şimdi Irak'ın yaklaşık %40'ında, on binlerce dönümlük ekilebilir arazilerin yerini çöl kumları aldı ve bu kayıp her gün artarak devam ediyor.

Bilim insanları, bu durumdan iklim değişikliği ve çölleşmenin sorumlu olduğunu söylüyor. Zayıf yönetişim ve binyıllar öncesinden Sümer zamanlarına kadar uzanan savurgan sulama tekniklerine olan sürekli güven de öyle. Su konusundaki çekişme, bölge genelinde on milyonlarca insan için su kıtlığını daha da artırdı. (The New York Times'ın Bağdat Büro Şefi Alissa Johannsen Rubin ve fotoğrafçı Bryan Denton, Irak'taki yaklaşık iki düzine şehir, kasaba ve köyden haber yapmak için aylar harcadı. Raporlarının tamamını okumak için NY Times’ın Instagram sayfasına girebilirsiniz: https://www.instagram.com/p/CvZwwAsLhmT/?img_index=1)

Şimdi dönelim İstanbul’a. Yıllardır bas bas bağırıyoruz, susuzluk ve kuraklık krizi kapıda diye. Üstelik bu krizin güney illerimizde başladığını ve kuzeye doğru kaydığını, yakında da İstanbulluların kendilerini susuzluk ve kuraklık probleminin tam ortasında bulacaklarını söylüyordum. Geçen hafta şöyle bir habere denk geldim: İSKİ verilerine göre, barajlardaki doluluk oranı, dün itibarıyla yüzde 35,94’e kadar düştü. Söz konusu veri, son 9 yılın aynı dönemine göre en düşük oran olarak kayıtlara geçti. Sık sık su tasarrufu yapan yetkililer bir taraftan da soruna çözüm arıyor. İSKİ yakında ‘perlatör’ adı verilen musluk aparatlarının dağıtımına başlayacak. Aylık kullanımı 20 metreküpü bulanların musluklarına aparat takılacak (bkz: https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/istanbul-icin-harekete-geciliyor-ucretsiz-dagitilacak-7764300/).

2) Deniz suyunun ısınması

Türkiye’nin denizleri Akdeniz, Ege ve Karadeniz’in deniz suyu sıcaklıkları rekor kırıyor.

Küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak dünya her geçen gün ısınıyor. Yükselen sıcaklıklar sadece karaları değil denizleri de etkiliyor. Akdeniz’in yüzey sıcaklığı Temmuz ayında 28,4 dereceye çıkarak rekor kırdı. Peki ısınan sular hangi sorunlara neden oluyor?

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Meteoroloji Laboratuvarı Başkanı Adil Tek, “Akdeniz hattı boyunca uzanan bölgede denizden olan kısımda yağışlarda ve toprak neminde azalma bulunuyor. Bu da zaten bizlere deniz sıcaklığının arttığını gösteriyor. Bu durumun meteorolojik dinamiklerine baktığımızda pek çok etken bulunuyor. Örneğin, kutuplara kadar uzanan hücreler var. Bu hücreler pek çok parçayı barındırıyor ve hepsi birbiriyle bağlantılı… Eğer deniz suyu sıcaklıkları ile hava sıcaklıkları artmaya devam ederse hücrelerin çalışma mekanizmaları daha sert şekilde etkilenecek” görüşünü paylaştı ve ekledi:

Meteoroloji dengeleri değişecek

“Örneğin, Doğu Karadeniz’in deniz suyu sıcaklığı her zaman Batı Karadeniz’e göre birkaç derece daha yüksektir. Bölgede yüksek sıcaklıklar olduğunda; kuzeyden gelen sıcaklık daha serin hava ve denize yakın yüksek dağların da etkisiyle Trabzon, Rize ve Artvin gibi illerimizde sellere neden olur.

Şimdi aynı şeye Ege için bakalım. Ege’de yüksek dağlar yok ama deniz suyu sıcaklığının yükseldiğini düşünelim… Su sıcaklığı yükselince kuzeyden gelecek en ufak bir serin hava altta sıcak suyu bulunca, denizde kuvvetli buharlaşmaya neden olur. Bu da yukarı doğru nem taşır. Bunlar olunca da Ege ve Akdeniz’deki yağış rejimi ve yağışın miktarında değişiklikler meydana gelir. Kısa süreli kuvvetli yağışlar oluşur. Ayrıca dolu, şimşek, gök gürültüsü ve yıldırımlar görülür. Özetle deniz suyu sıcaklarının giderek yükselmesi ülkemizdeki meteoroloji dengelerini değiştirecek.”

Balıkçılığa büyük tehdit

Benim de şahsen dostum olan, değerli çalışmalarıyla İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümünde önemli katkılarda bulunan Dr. Deniz Demirhan da farklı bir sıkıntıya dikkat çekmiş:

“Denizin yüzey sıcaklığının artması Akdeniz ekosisteminde önemli değişikliklere de neden oluyor. Örneğin zararlı alglerin sayısı arttı. Ayrıca mercan resiflerinde de sorunlara neden olabilir. Şunu unutmamak gerekiyor; mercan tabanlı ekosistemler dünya çapında 1 milyar insana yiyecek sağlayan balık yuvaları… Tüm bunların dışında aşırı ısınmadan balıkçılık da çok etkileniyor. Özellikle Akdeniz'de balıkçılığın etkilenmesi turizm sektörünü de fazlasıyla durağanlaştırdı ve önemli ekonomik kayıplara yol açtı.”

Denizlerimizde rekor ısı ölçümleri

İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir de ülkemizin sularında belirgin ısınmalar olduğuna dikkat çekerek, “Bu yıl Fethiye kıyılarında deniz suyu sıcaklığı 30, Didim, Çeşme 28, Ayvalık, Çanakkale 26, Gökçeada 28, Marmara Adası 28, Silivri 25, Sinop, Samsun 26 ve Trabzon’da 25 derece ölçülerek rekor sıcaklıklara ulaştı” diye konuştu.

“Bu yıl denizlerimizin sıcak olması, sonbahar ve kış aylarının yağışlı geçmesi olasılığını artırıyor” diyen Dr. Özdemir, “Isı adalarının genişlemesi de ani yağışların, sellerin, taşkınların ve hortumların artacağı olasılığını kuvvetlendiriyor” ifadelerini kullandı.

Grönland’ın buz örtüsünün son yıllarda hızla erimesinin, diğer kaynaklardan gelen tatlı su akışının hızlanmasının ve artmasının, Gulf Stream sıcak su akıntısının zayıflamasına ve ileriki yıllarda tamamen ortadan kalkmasına yol açacağı düşünülüyor. Buna sebebiyet veren ise fosil yakıtların kullanımından kaynaklanan sera gazları... Bu da tüm dünya ekosistemini etkileyecek, meteorolojik sistemler üzerinde çökmeler ve değişimler yaratacak, dünya hidrolojik sistemi ve tarımsal sisteminde değişimler gözlenecek. Sonucunda kuraklık ön plana çıkacak, dünyada su savaşları kaçınılmaz olacak ve gıda üretimi giderek azalacak…

Mini buzul çağları kapıda

İTÜ Meteoroloji Bölümü Öğretim üyesi Dr. Deniz Demirhan bu konuda “Eğer bu çevrim durursa, Avrupa ve ABD'nin bazı kısımlarını etkileyen çok daha sert kışlar (mini buzul çağı gibi) ve deniz seviyesinde yükselme ve tropik bölgelerde musonlarda farklılaşma gibi pek çok sonuçlar ortaya çıkarabilir” ifadelerini kullandı.

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu ise denizlerin oksijen seviyesindeki yetersizliğe dikkat çekiyor: “İklim değişikliği dışında kirlilik ve avcılık baskısı da ekosisteme zarar veriyor. Ayrıca denizlerimizde oksijen seviyeleri de düşüyor. Örneğin, Marmara çok kötü durumda… Doğu Marmara'da dip suları neredeyse oksijensiz. Son yıllarda oksijensizleşme giderek yüzeye doğru dayanmış durumda ve oksijen seviyesi 25-30 metreden sonra litrede 2 miligramın altında…”

Daha fazla detay için bu bölümü yazarken alıntı yaptığım bu haberi okuyabilirsiniz: http://cuts2.com/kWCRX

Burada insanlığın sonunu getirebilecek bir senaryo daha var. Bu da denizlerin buharlaşması ve bu buharın atmosferden uzaya sızması riskine dayanıyor. Mars’ta nasıl su bittiyse Dünya’da da benzer bir şekilde su bitebilir. Bu insanlığın sonu anlamına gelir. Bu belki hemen olmaz, yüzyıllar, binyıllar belki de milyon yıllar alır ama böyle bir sorunu öngörüp gerekeni şimdiden yapmamız gerekir. Hepimizin bu sorunu hayat memat meselesi olarak görüp gelecek nesiller ve insanlığın devamı için elimizden geleni yapması gerekiyor. Ne yapabileceğimizi de bir sonraki yazımda paylaşacağım.

3) Afetlerin sayı ve şiddetinin her yıl artması

Bir önceki maddede denizlerin ısınmasından dolayı afetlerin sayılarının ve şiddetlerinin arttığını belirtmiştim. Bu tabii sadece denizlerin ısınmasından dolayı olan bir durum değil. Karbon salımının rekor seviyelere ulaşmasından dolayı her şey ısınıyor ve dolayısıyla kuruyor esasında. Denizlerimiz, karadaki toprak, taş, nehirler, göller vb.

Karadaki toprak kuruyarak verimli toprak statüsünden çöle dönüşüyor, karadaki su kaynakları tamamen kuruyarak tükeniyor ve denizlerimiz ısınıyor. Tüm bunların sonucunda ekosistem temelinden sarsılıyor. Denizlerin ve karanın (karadaki toprak ve taş, su kaynakları, canlılar vb.) sürekli ısınıyor olması konusunda hala tereddütleriniz mi var?

“Aşırı sıcaklar doğal afet kabul edilmeli”

Bu konuyla ilgili geçenlerde okuduğum “Bunlar daha iyi günlerimiz diyerek uyardı! Prof. Dr. Kurnaz'dan 'sıcak hava dalgası' açıklaması: Doğal afet olarak kabul edilmeli” başlıklı haberi okumanızı tavsiye ederim: http://cuts2.com/Hsclf. Bu habere göre; “Bunlar daha oldukça iyi günlerimiz" diyen Prof. Dr. Levent Kurnaz, iklim krizine sebep olan etkenleri sıralayarak, "Her geçen sene biz kömür, petrol, doğalgaz yakıp atmosfere karbondioksit saldıkça atmosfer de ısınacak. Atmosferin ısınması da sıcaklıkların artması anlamına geliyor. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre, sıcaklık bir afet sayılmıyor. Öncelikle en kısa vadede yetkililerin toplanıp yüksek sıcaklıkları, bu sıcak hava dalgalarını bir afet kabul ediyor olmaları gerekir. Uzun sürdüğünde de uyarıların yapılması gerekir. Mesela dün çok söyledik. Açık havada fiziksel olarak çalışan işçilerin de esasında dinlendirilmesi gerekiyor. Ama kanunen afet sayılmadığı için işçileri dinlendirmek işverenlere bir zorunluluk olmuyor. Dolayısıyla yüksek sıcaklıklar ne kadar çabuk afet kapsamına girecek olursa o derece hayırlı olacak. Tarım aşırı sıcaklıklardan çok kötü etkileniyor. Arizona'da kaktüsler ölmeye başlamış. Sıcaktan ölüyorlar. Onlar bile sıcaklığa dayanamıyorlar. Yani bütün bu doğanın kısıtlı bir yaşam alanı var. Çevremizdeki bitkiler de öyle kırk dereceye alışkın yapıda değiller, yeni bir bitki deseni oluşturmamız gerekecek” diye konuştu.

“Güneydoğu zaten Cizre'de 49,1'i görmüşken 50'yi görür müyüz? 50'ye bir şey kalmamış. İzmir'de dün olduğu gibi, 42 derece rekorunuzsa 43 dereceyi, 44 dereceyi görmek çok bir şey değil. Şile 44,1'di, dolayısıyla seneye 45 olur” dedi.

4) Sosyal sorunların iklim değişikliği nedeniyle çok daha kötüye gitmesi

Sıcak havaların artması yaşanan bazı sosyal sorunları daha da derinleştirecek ve içinden çıkılamayacak hale getirecek. Hemen örnek verelim. Herkesin dilinde olan ABD’deki meşhur evsizler sorunuyla ilgili geçenlerde çıkan habere göre evsizlik problemi yaşayan kişiler aşırı sıcaklardan dolayı ciddi sağlık problemleri yaşadılar. Bu vesileyle Florida’daki aşırı sıcak hava ve evsizlik krizlerinin çakışması haberini paylaşmak isterim: http://cuts2.com/ADSoo

Bu haberde gölge olsun diye alt geçitlere ve köprü altlarına sığınan evsizlerin dahi özellikle gündüz vakti aşırı sıcaklardan dolayı en basitinden baygınlık geçirmekten tutun da kalp krizine kadar bilumum sağlık sorunları yaşadıkları anlatılmış.

Aşırı sıcak havalar ve kuraklık benzer bir şekilde göç dalgasını da artıracak ve hızlandıracaktır. Kuzey yarım kürenin güneyinde yaşayan insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için daha kuzeye doğru göçe zorlanacak (benzer bir şekilde güney yarım kürede olan insanlar da daha güneylere göç edecekler) ve bu da beraberinde pek çok başka sorun getirecek. Örneğin bugün de yaşadığımız gibi birçok ülke bunu beka sorunu olarak görüp göçmenleri sınırdan geçirmemek için insanlık dışı uygulamalara gidecek ve göç yolunda milyonlarca insan hayatlarını kaybedecekler.

5) İnsan yapımı birçok ekipmanda arızalar artacak, sistemlere yük binecek

Kendi sektörümden örnek vereyim. Enerji sektöründe aşırı sıcaklıktan dolayı çalışan birçok ekipman zorlanacak, sistemlere yük binecek. Bu da zorlanmalarla birlikte sistemlerde geçici arızalara sebebiyet verecek ve enerji santrallerinde verimlilik düşecek. Enerjinin üretilmediğini ve elektrik kesintilerinin olduğunu düşünün, o zaman ne olur? Klima sistemiyle evlerinde konfor yaşayan insanlar bu aşırı sıcak havayı iliklerine kadar hissedecekler. Yani bu sorun sokakta kalan evsizlerin sorunu olmaktan çıkıp evlerinde şıpır şıpır terleyen ve sağlık sorunları yaşayan insanlar sorununa dönecek.

Bunun gibi birçok örnek verebilirim. Sonuçta insan yapımı olan bütün alet, edevat ve ekipmanların, kurulan sistemlerin ısı toleransları var. Bu tolerans aşıldığında insan medeniyeti birçok sorunla karşı karşıya kalacaktır.

“İklim değişikliği” veya “küresel ısınma” veya BM Genel Sekreterinin tabiriyle “Küresel Kaynama” döneminin ne gibi sıkıntılara yol açacağını sizlere kısaca anlatmaya çalıştım. İnsanlığın adeta varoluş mücadelesine dönüşmüş olan bu kâbus gibi sorunun çözüm yollarını ve tüm yaşamı adeta içine çeken bu karadeliğin nasıl kapanabileceğini bir sonraki yazımda aktaracağım.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için