İlk resmi şampiyonluğum Avşa Yarı Maratonu’ndan

Hayatımda ilk defa geçen sene aralık ayından beri ENKA’da ciddi antrenman yapmaya başladım. Yaşadığım tüm sakatlıklar ve şanssızlıklara rağmen bu çalışmalarımın ilk meyvesini geçen hafta sonu Avşa Yarı Maratonu’nda aldım. Kendi yaş kategorimin (40-49) şampiyonu oldum ve hayatımda ilk defa kürsüye çıktım. Benim açımdan önemli olan bu kırılma anını sizlerle paylaşmak isterim.

Geçen sene aralık ayında düzenli antrenman yapmaya başlayınca ocak başında hangi yarışlara katılacağımı seçip organize etmeye başladım. Aralarında Avşa Yarı Maratonu hem bana ilginç geldi (ilk defa Avşa’ya gidecektim) hem de özellikle adalarda yaptığım koşulardan çok keyif aldığım için iple çekmeye başladım. Geçmişteki resimlere ve videolara baktığımda parkur da organizasyon da hoşuma gitti.

Bu yıl şu ana kadar 3 yarışa katıldım. En az antrenmanla ve fazla kilolarla katıldığım Adana Yarı Maratonu’nda 10,7 km’lik parkuru 45.59 gibi bir dereceyle bitirip erkekler genel klasmanda 46. oldum. Yaş gruplarına baktığımda ise 45-49 yaş grubunda ise 2. sırada yer alıyordum. Ancak yaş gruplarına ödül vermedikleri için herhangi bir derece yapmış sayılmadım (bkz: https://www.serhansuzer.com/tr/yilin-ilk-mujdesi-adana-yari-maratonundan).

Daha sonra mart ayının başındaki Antalya’da yanlış planlama sonucu gece kulüplerine ve eğlenceye yakın bir otelde kaldığım için bütün gece uyuyamamış ve sıfır uykuyla 10 km’lik parkuru 41:45 dereceyle bitirmiştim. 1.500 koşucu arasında genel klasmanda 43., tüm erkekler arasında da 36. oldum. Kendi yaş kategorime yine ödül vermedikleri için kaçıncı olduğumu bilemiyorum (bkz: https://www.serhansuzer.com/tr/uyutmayan-gecenin-ardindan-gelen-rekor).

3.728 koşucuyu geçmek

Sonrasında nisan ayının son haftasında İstanbul Yarı Maratonu’nda yine 10 km’lik parkuru koştum. Bu sefer de kayıtta bir hata yaparak en geriden başladığım koşuyu 42.05’lik dereceyle bitirdim ve 3.773 koşucu arasında 45. oldum. Yaş kategorisi yine olmadığından ve derecelerde yazmadığından kendi yaş kategorimde kaçıncı sırada bitirdiğimi bilemiyorum.

En geriden başlayıp herkesi tek tek geçmek ciddi yorucu bir işti. Sonuçlara bakıldığında toplamda 3.773 koşucunun katıldığı bu yarışa en geriden başladığıma ve 45. sırada bitirdiğime göre yarış boyunca 3.728 koşucuyu geçmişim. Bu da fena bir derece değildi (bkz: https://www.serhansuzer.com/tr/hayal-kirikligindan-dogan-umut).

Bu 3 yarışı tamamladıktan sonra sıra Avşa Yarı Maratonu’na gelmişti. Burada hiçbir bahanenin arkasına sığınmadan derece yapmak istiyordum. Birkaç haftalık antrenmanla katıldığım Adana Yarı Maratonu, sıfır uykuyla koştuğum Antalya Koşusu ve son olarak en geriden başlamak zorunda kaldığım İstanbul Yarı Maratonu’nu bu koşuda telafi etmek amacındaydım.

Yarış öncesi 2 gün Avşa keyfi

O yüzden işi şansa bırakmamak için Avşa Adası’na 2 gün önceden geldim. Avşa Adası’nda kalacağım yer ve restoranlar konusunda hayvansever dostum Ebru’nun verdiği tavsiyeler doğrultusunda Kum Otel’de kaldım. Otelde bir tek ben kalıyordum. Tam da sakinliğe ihtiyacım olan bir zamanda ciddi anlamda kafa dinleyebileceğim bir otelde kalmak benim için şanstı. Avşa Adası’nın merkezine yürüme mesafesi 10 dakika, sakin bir koyda, kendine ait güzel bir kumsalı ve denizi olan bu oteli asıl özel kılan samimi yönetimiydi. Oteli işleten Filiz Hanım ve eşi, içtenlikleri ve müşteri memnuniyetine verdikleri dikkatle fark yarattılar.

Cuma öğle saatlerinde vardığım Avşa Adası’nda o gün bütün gün çalıştım. Akşam yurt dışıyla son görüşmemden sonra denize girdim ve sonrasında Lakerda adlı balıkçıda balık yedim, ardından otele dönüp erken yattım.

Şampiyonlar ligi maçını bile pas geçtim

Ertesi gün de erken kalktım, yine denize girdim, kahvaltımı yaptıktan sonra alana gidip numaramı aldım. Numaramı aldığım yerde Edirne’den gelmiş Balkan Run koşu grubuyla karşılaştık. Biraz sohbet edip birbirimizin resmini çektikten sonra Avşa Adası’nın girişindeki iskeleye yakın Meydan Restoran’da pilav üstü döner ve yanındaki dondurmacıda kağıt helva arası dondurma yedikten sonra otelime döndüm. Akşama kadar çalışmaya devam ettim. Akşam saatlerinde tekrar mayomu giyip denize girdim, sahildekilerle sohbet ettikten sonra duş alıp akşam yemeğini yemek üzere yine Ebru’nun tavsiyesiyle Yarar restorana gidip istavrit ve salata yedim. Sonrasında yine dayanamayıp kağıt helva arası dondurma yedikten sonra otelime döndüm ve otelde çay içip çalıştıktan sonra erken saatte odama uyumaya çekildim. Hatta öyle ki akşam 10’da başlayan ve otele koydukları büyük ekran televizyon ve dışarıdan çağırdıkları misafirlerle Manchester City ve Inter arasında oynanan Şampiyonlar Ligi maçına rağmen, hatırlatanlara “Teşekkürler, yarın sabah koşum var, maçı izlemeyeceğim” dedim ve odama çıktım. Erken uyumakta zorluk çektim, bir de odanın içinde sivrisinek vardı, sabaha karşı 3 gibi sineğin sesi beni uyandırdı ama kendimi zorlayıp tekrar uyumayı başardım ve sivrisinek her tarafımı ısırmasına karşın 6 saatlik minimum uykumu alabildim.

Sabah kalkar kalkmaz, ilk hazırlıklarımı yaptım, kahvaltıya indim. Otelin işletmecisi Filiz Hanım, onunla anlaştığımız gibi sabahın 6.30’unda beni yemek salonunda bekliyordu. Onunla yulaf, yoğurt, muz ve bal karışımını beraber hazırladıktan sonra kahvaltımı bitirdim ve hazırlanmak üzere tekrar odaya çıktım. Son hazırlıkları tamamladıktan sonra otelde çalışanlarla vedalaşıp koşu alanına doğru ısınma koşusuyla gittim. Ardından koşu öncesi son talimleri ve esnemeleri yaptıktan sonra sabah 9’da çıkış yapan yarı maratoncuların çıkışını izlemek üzere start noktasına geldim. Onlar çıkış yaptıktan 15 dakika sonra da biz çıkış yapacaktık.

Ve yarış başlıyor...

Son esnemelerden sonra ben de startta yerimi aldım. Ön tarafta kalabilmek için ciddi bir mücadele verdikten sonra bu kez en önde kalabildim. Yarışın startı verildi. Benimle en önde kalan bazı koşucuların profesyonel oldukları her hallerinden belliydi.

Hele bir tanesi start verilir verilmez ceylan gibi fırladı. Ben de tüm hızımla onu takibe giriştim. 1 km kadar o önde ben arkasında koştum. Bir ara saatime baktığımda 2:50 pace’le koştuğumu fark ettim. Kendi kendime ‘bu ne hız bu ne celal’ diye söylendiğimi hatırlıyorum. Ancak 1 km sonra yokuşlar başladı ve ben hızımı devam ettiremedim, birden bire kesildim ve yavaşlamaya başladım.  2. km’de genel klasmanın ikincisi ve beşincisi beni geçti. 5. olan atlet yabancıydı. 4. km’de yarışın üçüncüsü beni geçti.  5. km’de kadınlar yarışının birincisi, genel klasmanın dördüncüsü beni geçti. Daha sonra yokuşlar gittikçe dikleşti. 6 ve 7. km’ler arasındaki yokuşta artık kimse koşmuyor, herkes yürüyordu. Koşuculardan birinin söylediği gibi yarış yol koşusundan çıkıp adeta arazi koşusuna (trail) dönmüştü. Ben inatla ciddi zorlandığım halde koşmaya devam ettim. Bir tek yokuşun ortasına su standı koymuşlardı. Onu almak için birkaç saniyeliğine durdum, suyu aldım, içtim, başımdan aşağıya döktüm ve yokuş yukarı koşmaya devam ettim.

Bitmek bilmeyen son metreler

Yokuşun sonunda kadınlar yarışının birincisini yakaladım ve geçtim, aynı şekilde genel klasmanın beşincisini de 8. km’de geçtim. Ancak 10. km’ye doğru çok yorulmuştum, arka arkaya çıktığımız 7-8 yokuş beni bitirdi. 9 ve 10. km’ler arası kadınlar yarışının birincisi, genel klasmanın dördüncüsü beni tekrar geçti. Daha sonra Etiyopyalı olduğunu anladığım 18-29 yaş kategorisinin birincisi de beni 11. km’de yakaladı ve geçti. Son kilometrelere benim önümde girdi. 12 km olarak anons edilen yarış esasında 12,7 km’ydi ve son metreler bir türlü bitmedi, ben de hızlanmam gerekirken yavaşladım. Psikolojik olarak 12 km deyince ben yarışın 12. km’de biteceğini varsaydığım için sonrasında dermanım kalmadı. Yine de kendimi son 500 metrede zorlayıp hızlandım ve yarışı 59.10’luk dereceyle genel klasmanda 6., erkeklerde 5. ve kendi yaş kategorimde (45 yaşındayım, 40-49 yaş kategorisinde) 1. tamamladım. Hatta 30-39 yaş kategorisindeki birinciyi de geçmiş oldum. Bir tek 18-29 yaş kategorisinin birincisi Etiyopyalı arkadaşa son km’de geçildim. Böylelikle hayatımda ilk kez kürsüye çıkmaya hak kazandım.

Bir de yarışı bitirirken finiş çizgisinde ismimi anons etmeleri hoşuma gitti. Hemen ekrandan kaçıncı olduğumu bulmaya çalıştım. Esasında genel klasmanda beni geçenleri saydığım için 6. olduğumu ve erkeklerde 5.’lik elde ettiğimi biliyordum ama beni ilgilendiren ve hedeflediğim kendi yaş kategorimdi. Beni geçen tüm koşucular bu arada bir kulüp adına koşan profesyonel sporculardı. Yarışı genel klasmanda Türkiye Duatlon Şampiyonu Bilal Gün kazandı.

“Şampiyonların oteli”

Ekranda sıra kendi yaş kategorime geldiğinde ismimi en tepede görünce bana bir anda bir mutluluk ve sevinç geldi. Havalara uçtum. O gazla bizim otele kadar koştum. Bana ciddi emekleri geçen otel işletmecilerine ilk müjdeli haberi verdim. Birlikte havalara zıpladık, birinciliğimi kutladık. Hatta onlara geçen sene kalan kişi de 2. olduğu için “Burası şampiyonların oteli” diye takıldım. Ödül töreni saat 13.00’te olacağı için hemen mayomu giyip otelin önünden denize girdim. Bu arada Balkan Run koşucularına rastladım. Onlar da benim girdiğim yerden denize girmek üzere gelmişlerdi ve onlar da kürsüye çıkacaklarını söylediler, karşılıklı birbirimizi tebrik ettik. Ardından duşumu aldım, hazırlandım ve tekrar alana doğru hareket ettim.

Alanda beni son kilometrede geçen, 18-29 yaş grubunun şampiyonu Etiyopyalı koşucu Gela Abel Gete’ye rastladım. Bu çocuğun tavrı koşu sırasında hoşuma gitti o yüzden onunla birlikte ödül törenine katıldık. Onu tören sırasında en önde yanıma çağırdım ve söylenenleri ona tercüme ettim. Ben onun videosunu çektim o da benimkini çekti.

Profesyonel Türk atletlerin tuhaf tavırları

Bu arada yarış süreciyle ilgili şunun da altını çizmek isterim: Yarışlarda Türk koşucular son derece agresif ve ters davranıyorlar. Bunu özellikle profesyonel atletlerde gördüm. İlk defa o seviyede koştuğum için bu tavırlara tanık oldum ve şahsen şaşırdım. Yarışın genel klasmanda şampiyonu Bilal Gün’ü 1 km takip ettim ama yakalayamadım, o yüzden onunla ilgili bir yorum yapamam. Ancak yarışın ikincisi olan atlet 2. km’de beni geçerken nefes nefese kaldığımı duyup (2.50’yle koşmuşum, tabii nefes nefese kalacağım) “Yavaş” diye bağırarak anlamsız bir tepki koydu (arkadaş sanki bir ata “çüş” der gibiydi). Ne demek istediğini anlamadım. Yarışın üçüncüsü centilmendi, o sakin bir şekilde 4. km’de yanımdan geçti, temposunu devam ettirdi. Onun da üzerinde milli atlet tişörtü vardı. Yarışta kadınların birincisi ve genel klasmanda 4. olan yarışmacı da en tuhaf tepkiyi koydu. 5. km’de beni geçerken “bravo, tebrik ederim, güzel koşuyorsun” diye destekleyici bir cümle sarfettim. Bu mavi saçlı kadın, kafasını iki yana sallayarak “çık çık” sesi çıkardı ve bir yandan “Allah Allah” dedi. Bu tepkiyi de anlamadım. Ben onu pozitif anlamda teşvik ediyordum, o bana tepki koyuyordu. Kendi kendime ‘herhalde bu kızın kafasında sıkıntıları var’ dedim, geçtim.

Etiyopyalı koşucuyla centilmence dayanışma

Bir tek Etiyopyalı koşucu çok düzgün bir tepki gösterdi. İlk kilometrelerde hızlı koştuğumu görüp 2. km’de beni geçerken yavaşladığımı görünce “Hadi temponu tekrar artır, beraber koşalım” diye beni teşvik etti. Onun bu pozitif yaklaşımı sayesinde hızımı artırdım, 500 metre kadar onunla koştum ama yokuşlardan dolayı nefesim kesildiği için tekrar yavaşlamak zorunda kaldım. Sonra yarışın 8. km’sinde onu yakaladığımda bu sefer onun pili bitmiş gibiydi ve aynısını ben de ona yaptım: “Hadi toparla kendini, beraber koşalım” dedim. O da toparlandı beraber koşmaya başladık. Ben hızını artırmasını teşvik etmek için biraz daha önünden koşuyordum. Yarışın 11. km’sinde nefesini toparladıktan sonra son kez o tempo yaptı ve son kilometrelerde beni geçti. Yarış sonunda da birbirimizi tebrik ettik.

İnsan kendi insanının böyle ters davranmasını, Etiyopyalıların da koşu sırasında zorlanırken bile pozitif enerjiyle hareket etmelerini deneyimleyince üzülüyor. Neden bizim millet sporda rekabet ederken böyle gıcık oluyorlar?

Kürsü vakti geldiğinde ise işin keyfini yaşadım. Avşa Maratonu’nun muhtarından birincilik plaketini aldım. Diğer 2. ve 3. olan atletleri birincilik kürsüsüne davet ettim ve birlikte poz verip resim çektirdik. Sonrasında da olayın sevincini yaşadım. İşte kürsüye çıktığım ve şampiyonluğumu kutladığım anları kaydettiğimiz video:

Video 1

Her zorlukla baş edebilme motivasyonu

Ödül töreni vakit aldığı için (başta vali, belediye başkanı ve diğer kamu yetkilileri, sağ olsunlar, yine bir klasiğe imza atıp olması gerekenden fazla konuştular) törenden sonra hemen otele koştum, valizimi kapatıp hızlıca feribota yetişmek üzere otelden çıktım.

Denize açılmadan önce tekrar kendimi ödüllendirip kağıt helva arasına dondurma aldım ve feribota bindim. Günümden son derece tatmin olmuş bir şekilde feribotta yerimi aldım. İstanbul’a dönüş yolunda güzel Marmara Denizi manzarasının keyfini çıkarırken bir yandan içimden “bu senenin geri kalan zaman dilimi de bu aldığım şampiyonluk ruhuyla geçer inşallah” diye temennide bulundu.

Beni motive eden bu etkinlik sayesinde İstanbul’a her türlü zorlukla baş edebilme kafa yapısıyla dönmüş oldum.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için