Çoklu afetleri tetikleyen sistem arızası: Diktatörlük

1 Ekim 2020 tarihinde 23 STK’yla birlikte kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz Afet Platformu’nun ilk dönem sözcüsü olarak gündemimde hep afetler var. Afetleri genel çerçevede doğal afetler ve insan eliyle yaratılmış afetler olarak ikiye ayırabilirsiniz. Deprem, sel, fırtına ve pandemi gibi doğal afetlerden belki de daha tehlikelisi savaş, zorunlu göç ve iklim değişikliği gibi insanların yarattığı afetlerdir. Bunları artıran ve hızlandıran da bir sistem arızası var: Diktatörlük.

Tarih diktatörleşen liderlerden kurtulmaya çalışan ulusların hikâyeleriyle dolu. Bunların en çarpıcı olanlarından birini geçen hafta yaşadık. Göreve geldiğinden beri tartışma konusu olan Trump, Amerika Birleşik Devletleri halkını tarihte hiç görülmemiş şekilde kutuplaştırdı: Ne olursa olsun Trump’ın izindeyiz diyenlerle Trump’tan nefret edip kurtulmaya çalışanlar... Bu ikisinin ortasında olanlar da var ama azınlıkta. Trump’ın seçimi kaybedip ofisi 20 Ocak tarihinde Biden’a bırakacak olması da iki kutup arasındaki savaşın zirveye ulaşmasına neden oldu. Zirve de geçen hafta Trump taraftarlarının Kongre binasını basmasıyla yaşandı.

Sürekli Biden’ın seçimi hileyle kazandığını vurgulayan Trump, taraftarlarını kışkırtıp “devrim” yapıyoruz hayaliyle Amerikan demokrasisinin kalelerinden olan Kongre binasını basmalarına vesile olmuştu. Amerikan demokrasisi yaşam savaşı verdiği bu testi bir günlük kargaşa, ciddi maddi hasar, 5 kişinin hayatını kaybetmesiyle nispeten ucuz atlattı.

Amerika bu sorunu belki de bir günde aşabildi, demokrasisi ciddi bir testten geçti ve sağlam temeller üzerine oturtulan sistemi kendini korumayı başardı. Yaralar hızla sarılacak, belki de daha güçlü bir şekilde devam edecekler. Bir daha böyle olayların olabilme olasılığına karşı önlemlerini alacaklardır. Peki diktatörlerle veya diktatörlük eğilimi gösteren liderlerle yönetilen diğer ülkelerin hali ne olacak?

Diktatörlük eğilimi gösteren Trump’tan sözü açtık. Onun sebebiyet verdiği veya başlatmak üzere olduğu afetlerden devam edelim. Konuları açmadan evvel afetin tanımına da bir bakalım: Toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan, etkilenen toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olay. Afet bir olayın kendisi değil, doğurduğu sonuçtur.*  Bu yazdıklarımı dünyadaki bütün diktatörlere veya diktatörlük eğilimi gösteren liderlere de aynen uyarlayabilirsiniz:

1) Savaş

Diktatörler kendi konumlarını koruyabilmek için kendilerine düşman yaratıp, bu düşmanla savaşın ancak kendilerinin liderliği sürdürmesiyle mümkün olacağını halka aşılamaya kalkarlar. Popülerliklerini artırmaya çalışırlar. Trump döneminde de bu söylemlere çokça rastladık. Örneğin bana göre Kuzey Kore gibi bir ülkenin ABD için büyük bir tehlike gibi gösterilmesi insanların zekalarıyla alay etmektir. Aynı şekilde https://www.forbes.com/sites/nicholasreimann/2020/09/09/trump-claims-to-have-built-a-new-secret-nuclear-weapons-system/?sh=6dde54ee1a1e) link’inde okuyacağınız Pelosi haberinde Temsilciler Meclisi'nin Demokrat Başkanı Nancy Pelosi, Genelkurmay Başkanı Mark Milley ile "Dengesiz bir Başkan'ı askeri çatışmadan ve nükleer saldırı emri vermekten uzak tutmak için gerekli kodları engellemek gerektiğini, bunun için alınabilecek önlemleri" görüştüğünü söyledi. Hatta daha da ileri giderek Pelosi, Trump’ın azledilmesi için çağrıda bulunanlar arasına katıldı. Bilmem anlatabildim mi?


2) Nükleer savaş

Nükleer savaş, savaşların en uç noktası ve insanlığı dahi yok edecek kadar tehlikeli olduğu için bu konuya ayrı bir başlık açmak istedim. Trump’ın sürekli değişen ruh yapısı ve saldırganlık eğilimiyle zaman zaman nükleer savaş tehditlerin oluşmasını gözlemledik. Hatta Trump’ın gizli bir nükleer silah yaptırdığına dair haberi yukarıda Forbes’ta çıkan Pelosi makalesinde okuyabilirsiniz. Bu o kadar önemli bir konu ki, Kongre’de yaşanan olaylardan sonra Pelosi, Trump'ın nükleer silahlara erişiminin engellenmesi için harekete geçti (bknz: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55593463).

 

3) İç savaş

Toplumda yaşanan derin kutuplaşma iç savaş tehlikesini de körüklemiştir. Bir sonraki maddede daha da ayrıntıya gireceğim ırkçılıktan doğan siyah beyaz çatışması, liberallerle muhafazakarlar arasındaki ihtilaflar ve Trump destekçileriyle ondan nefret edenler arasındaki gerginlikler. Tüm bunlar olası bir iç savaşı tetikleyecek unsurlardır.  

4) Toplu ve sistematik ırkçılık

Bana göre son derece ilkel olan ve 21. yüzyılda hala toplumları derinden etkileyen bu sorun A.B.D. topraklarında yüzyıllardır devam ediyor. Lakin geçen sene George Floyd olayı patlak verince Amerika’daki bu toplu ve sistematik ırkçılık sorunu zirve yapmış, milyonlarca kişi protesto için sokaklara dökülmüştü. Bu konuyu “Beyinlerde hiç bitmeyen veba: Irkçılık başlıklı (bknz: https://www.serhansuzer.com/tr/beyinlerde-hic-bitmeyen-veba-irkcilik) makalemde kaleme almıştım. Trump bu olayları yatıştırmadığı gibi yaptığı beyanatlarla daha da alevlendirmiştir. Hatta sistematik ırkçılık yapan bazı radikal grupları üstü kapalı desteklediğini beyan etmiştir. A.B.D. liderinin bu sorumsuz reaksiyonları friksiyonu arttırarak ölümlere sebebiyet vermiş milyonlarca kişinin de hayatını tehlikeye atmıştır. Unutmayalım ki yaşanan bu ihtilaflardan dolayı hem siyahların hem de beyazların hayatı tehlikeye girmiş, ileride yaşanacak bir iç savaş riski artmıştır.  

 

Bir de “Black Lives Matter” konusunda barışçı protestoculara sert önlem alan Amerikan güvenlik güçleri, seçim protestosu için gelen ve olayı Kongre binasına girmeye kadar vardıran Trump taraftarlarına müsama gösterilmesi (hatta selfie çekenler bile olmuş) ciddi bir eleştiri konusu oldu. Hatta Biden bile bu konuyu alenen eleştirdi ve hatta daha da ileriye giderek Adalet Bakanlığı’nda yeniden yapılandırmanın gerekliliğini vurguladı: https://www.instagram.com/tv/CJzhXP2AK4D/?igshid=1sk0kdzw064an Bu çifte standart Amerikan Devleti’nin içinde bulunduğu ikilemi çok net gösteriyor. Trump da bu sorunu çözmek yerine derinleştirdi.


5) Terör Saldırıları

Trump yönetimi bir yanda sahte düşmanlar yaratıp onların üzerinden kendi taraftarlarını sıklaştırma çabasındayken diğer tarafta gerçek anlamda terör saldırıları artmıştır. Bu terör saldırılarının artmasının ana sebebi Trump’ın ortalığı provoke eden açıklamalarını sürdürmesi ve kutuplaştırmayı artırmasıdır. Bu provokasyonlardan dolayı birçok terör örgütü aktive olmuştur.
 


6) Göçmen krizi

Meksika’ya duvar ördürmeye kadar olayı başka bir boyuta taşıyan Trump, aldığı ilkel önlemlerle ABD’ye iyilik yaptığını sanıyor (bkz: https://tr.euronews.com/2020/06/24/trump-tan-meksika-duvar-na-ovgu-dunyan-n-en-guclu-duvar-covid-19-u-bile-durdurdu). Halbuki Trump yönetimi göçmen krizinin patlamasına sebep verip insanlığı ayaklar altına almıştır. Örnek vermek gerekirse, yukarıda linkini verdiğim haberde de okuyabileceğiniz gibi 2019 senesinde Orta Amerika'dan yola çıkan 7 binden fazla kişi Meksika toprakları üzerinden ABD sınırına ulaşıp ABD sınır güvenlik güçlerince gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında binlerce çocuğun da olduğu, birçoğunun geri gönderilmek için kötü koşullar altında bekletildiği medyaya yansıdı. Ortaya çıkan insani krize ülke içinden ve dışından birçok tepki geldi.


7) İklim değişikliği

İklim değişikliğiyle Trump’ın ne alakası var demeyin. ABD’yi Paris İklim anlaşmasından çeken (bkz: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40129916), fosil yakıtçıları sürekli destekleyen ve yenilenebilir enerji sektörüne karşı bir duruş sergileyen Trump yönetimi iklim değişikliğinin baş sorumlularındandır. Özellikle ABD’nin dünyanın 1 numaralı karbon salınımına sahip ülkesi olduğu düşünülürse, Trump yönetiminin karbon salınımı, dolayısıyla iklim değişikliği anlamında dünyaya verdiği zararın haddi hesabı yoktur.

8) Hava kirliliği

Fosil yakıtçıların sebep verdikleri bir başka afet türü de hava kirliliğidir. Fosil yakıtların yakılıp enerji için kullanılmasının önüne geçilmesi gerekir. Çünkü bu karbon salınımını artırır ve hava kirliliğinin de ortaya çıkmasına sebep olur. Hava kirliliği mi varmış demeyin, hava kirliliğinden her sene erken ölen milyonlarca kişi var (bkz: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47537853) Trump yönetimi de fosil yakıtların yakılıp enerji elde edilmesi ilkel modeliyle hareket eden şirketlerin her zaman en büyük destekçisi oldu.

9) Orman Yangınları

Orman yangınlarıyla da Trump yönetiminin alakası var. Öncelikle doğal olarak ortaya çıkan orman yangınlarına bir bakalım. Aşırı sıcaklıklar, fosil yakıtların yakılıp karbon salınımının aşırı artmasından dolayı körüklenir. Bu sıcaklar da ormanların yanmasına sebep olur. Bunu geçen senenin başında Avustralya’da çok acı bir şekilde deneyimledik. Dünyanın her yerinde iklim değişikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan aşırı sıcakların sebep olduğu orman yangınları artarak devam ediyor. Aynı şekilde insan eliyle çıkan orman yangınları da tamamen rant için. Değerli lokasyonlardaki ormanlar yakılıp yerine gayrimenkul projeleri oluşturma eğilimi dünyanın her yerinde var. Bu da Trump kafasına çok uyuyor.


Proaktif önlemler şart

İnsanların yaşamlarını rahat bir ortamda devam ettirebilmesi için insanlardan kaynaklanan afetlerin proaktif bir şekilde önlenmesi çok önemli. Bu şekilde ciddi can ve mal kaybını önleyebilir, insanların yaşayabileceği psikolojik rahatsızların önüne geçmiş olursunuz.

Diktatörlerin ülkelerinde ne gibi afetlere sebep olduklarının bir özetini yukarıda okudunuz. Trump gibi bu eğilimi gösteren veya eğilimin ötesine geçip diktatör olarak tescillenmiş liderlerin olmadığı bir dünyada insan kaynaklı afetlerin ortaya çıkmasının ciddi anlamda önüne geçilmiş olur.

ABD bu sorunu şimdilik atlatmışa benziyor. Tabii ileride Trump’dan daha zeki, kurnaz ve stratejik hareket eden diktatörlük eğiliminde bir başka liderin ortaya çıkması ABD’yi alt üst edebilir. Bunun da önlemini almaları gerekecek.

Gelecek nesiller için

Peki ya diğer ülkeler ne olacak? İnsanlığın daha çok çekeceği kesin.

Bunu kendi jenerasyonumda göremeyeceğim ama umuyorum ileride insanlık, diktatörlük gibi ciddi sistem arızalarını giderir ve herkesin sürekli katkıda bulunduğu, ortak aklın ortaya çıktığı, mikro yönetişimle sorunların daha hızlı ve dinamik bir şekilde çözüldüğü, kolektif hareket etmeyi sağlayan sağlıklı yönetim sistemlerini kurabilir.

Varoluşumuzu ilgilendiren bu sorunu çözmek için doğru adımları barışçıl ve kapsayıcı bir şekilde içinde yaşadığımız dönemde atmak gerekiyor ki bundan belki birkaç nesil sonra somut sonuçlara ulaşılsın. İnsanlık rahat bir nefes alsın.

Böyle bir değişim çok zor ancak iyi bir-iki örneğin ortaya çıkması tüm ülkelerde değişimi tetikleyecektir. Yeter ki bu işlerin farklı yapılabildiği gösterilebilsin. Bu değişimi yaratabilecek kişiler ve topluluklar yok mu bu dünyada? Mutlaka vardır.

 


* Afetin tanımı AFAD’ın websitesinden alınmıştır. https://www.afad.gov.tr/aciklamali-afet-yonetimi-terimleri-sozlugu link’inde bu tanımı bulabilirsiniz.


 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için