Bir tarih, lezzet ve eğlence başkenti: Atina

Geçmişte defalarca farklı vesilelerle ziyaret ettiğim Atina’ya en son Mart ayının sonundaki bayram tatili sırasında tekrar gittim. Bu yazımda Atina’yı sizlere kendimce anlatıp, son ziyaretimde gittiğim mekânları ve düşüncelerimi paylaşacağım.

Atina’ya ilk üniversite yıllarımda yaz dönemi exchange programı için gitmiştim. Üniversitenin 3. senesinin yaz döneminde Atina’daki üniversiteyle iş birliği kapsamında yaklaşık 25 McGill öğrencisi ve 2 McGill profesörüyle birlikte Atina’da 2 ay kalmıştım.

Yaşadığım iki talihsiz olay dışında Atina ve genel olarak Yunanistan seyahatim çok keyifli geçmişti. Bu iki olaydan birincisi otel odamıza biz uyurken hırsız girmesi ve çantalarımızı alıp kaçması, ikincisi de Santorini Adası’na giderken (15 arkadaş hep beraberdik), benim bir Kıbrıslı Rum tarafından bıçaklı saldırıya uğramamdı.

Bu olayları da  https://www.serhansuzer.com/tr/cennet-ege-maks-talihini-yenebilecek-mi linkinde okuyabileceğiniz blog yazımda kaleme almıştım.

Sonrasında Atina’ya farklı vesilelerle, çoğunlukla tatil ve güzel vakit geçirme amaçlı 7-8 kez gittim. Kiminde Türklerle birlikte seyahat ettim, kiminde yalnız başıma Yunanlı arkadaşlarımı ziyarete gittim. Hepsinde ayrı keyif aldım.

Giderek ısınan ilişkiler

Güzel olan taraf, Türk-Yunan ilişkilerinin tüm süreçlerini gördüm diyebilirim. Benim ergenlik yıllarımda Yunan halkı da siyasetçileri de Türkleri sevmezdi, hatta bazıları bizden nefret ederdi.

Şimdilerde durum çok değişti. Artık Yunan halkının büyük çoğunluğu Türkleri seviyor, siyasetçilerden de nefret tohumlarını eken az bir kesim kaldı.

Türklerin Yunanlılar tarafından sevilmesinin en önemli sebebi daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi 2008 ekonomik krizi sırasında batmak üzere olan Yunan ekonomisini o yaz Türklerin kurtarmış olması ve Yunanlıların bunu hiç unutmayarak bizleri özenle ağırlamaları. İkincisi de Yunanistan’da büyük popülerlik kazanmış Türk dizileri.

‘Türk kahvesi’ne tepki bile değişti

Bu aradaki farkı ve değişimi çok net gözlemleyebiliyorum. Hatta öyle ki eskiden sırf Yunanlıların bize olan tepkilerini ölçmek için “Türk kahvesi istiyorum” derdim. Onlar da bana hiç sektirmeden “Bizde Türk kahvesi yok, Yunan kahvesi var” derlerdi ve sonuçta aynı kahveyi getirirlerdi. Şimdi bizleri Yunan Adalarında “Ooo benim Türk kardeşim, sana bir Türk kahvesi yapayım, keyfini çıkar!” şeklinde karşılıyorlar.

Başkent Atina’yı tarihi, kültürü, yapılabilecek iş olanakları, gezilecek yerleri ve çok sayıda güzel restoran ve kulüpleriyle gerçekten severim. Selanik’ten sonra Yunanistan’da en sevdiğim ikinci büyük şehirdir.

Size Atina’yla ilgili önemli bilgileri özetleyebilmek için ChatGPT’ye “Atina şehrinin tarihini, kültürünü, ticari tarafını ve en popüler gezilecek mekânları bana özetler misin?” diye sordum. Karşılığında şu yanıtı aldım:

1) Tarih

Atina, Batı medeniyetinin beşiği olarak kabul edilir.

• Antik Dönem: M.Ö. 5. yüzyılda (Altın Çağ), demokrasi, felsefe, tiyatro ve sanatın geliştiği bir merkezdi. Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi düşünürler burada yaşamıştır.

• Roma ve Bizans Dönemi: Roma İmparatorluğu'na katıldıktan sonra önemini bir miktar kaybetti ama Bizans döneminde kültürel bir merkez olarak varlığını sürdürdü.

• Osmanlı Dönemi (1458–1833): Osmanlı egemenliği altına girdi.

• Modern Dönem: 1834’te Yunanistan’ın başkenti ilan edildi. 20. yüzyılda hızlı sanayileşme ve şehirleşme yaşandı.

2) Kültür

Atina, zengin bir kültürel mirasa ve aktif bir çağdaş sanat hayatına sahiptir.

• Felsefe ve Sanat: Batı felsefesinin doğduğu yer sayılır.

• Müzik ve Tiyatro: Yunan müziği, rebetikodan modern popa kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Açık hava tiyatroları halen aktif olarak kullanılır.

• Müzeler: Ulusal Arkeoloji Müzesi, Akropolis Müzesi ve Benaki Müzesi önemli kültürel mekânlardandır.

• Festivaller: Atina Epidaurus Festivali, müzik ve tiyatro açısından en bilinen etkinliktir.

3) Ticaret ve Ekonomi

• Ekonomik Rolü: Atina, Yunanistan ekonomisinin kalbidir.

• Ticaret: Liman kenti olan Pire Limanı sayesinde uluslararası ticarette önemli bir rol oynar.

• Turizm: Ülkenin en büyük gelir kaynaklarından biri turizmdir.

• Sektörler: Hizmet sektörü, inşaat, ulaştırma ve iletişim, şehir ekonomisinin temel taşlarıdır.

4). En Popüler Gezilecek Yerler

• Akropolis: Antik Yunan uygarlığının simgesidir; Parthenon Tapınağı burada yer alır.

• Plaka: Akropolis’in eteklerinde yer alan tarihi mahalle; taş sokaklar, tavernalar ve hediyelik eşya dükkanlarıyla doludur.

• Monastiraki: Alışveriş, sokak pazarı ve tarihi yapıların merkezi.

• Syntagma Meydanı: Parlamento binası ve Meçhul Asker Anıtı burada bulunur; nöbet değişimi izlenebilir.

• Lycabettus Tepesi: Şehrin en yüksek noktasıdır; panoramik Atina manzarası sunar.

• Ulusal Bahçeler: Şehir merkezinde yer alan huzurlu yeşil bir alandır.

• Pire Limanı: Günümüzde de aktif bir deniz ulaşımı ve alışveriş merkezidir.

Sonrasında ChatGPT’yle sohbet etmeye devam ettik ve bizi ilgilendiren bir konuyu “Osmanlı Döneminde şehrin durumunu” anlatmasını istedim. Şu cevap geldi:

Atina'nın Osmanlı Dönemi (1458–1833)

Fetih ve Başlangıç


• 1458 yılında Fatih Sultan Mehmet’in orduları tarafından fethedildi.

• Şehir savaşsız teslim oldu, bu yüzden büyük bir yıkım yaşanmadı.

• Fatih Sultan Mehmet’in Akropolis’e çıktığı ve Parthenon Tapınağı’na hayran kaldığı anlatılır. Bu dönemde tapınak camiye çevrildi (Fethiye Camii gibi bazı yeni camiler yapıldı).

Ekonomi ve Sosyal Hayat

• Atina, o dönemde bir taşra kasabası görünümündeydi; Osmanlı İmparatorluğu için de çok büyük bir ticaret merkezi değildi.

• Tarım, hayvancılık ve küçük çaplı zanaat işleriyle geçinen bir nüfusu vardı.

• Pazaryeri (agora), cami çevresinde şekillenmişti. Esnaf loncaları mevcuttu.

• Toplumsal yapı: Türkler, Rumlar, Yahudiler ve Arnavutlar bir arada yaşıyordu. Ancak Müslümanlar çoğunluk değildi; daha çok idari sınıfta yer alıyorlardı.

Yıkımlar ve Savaşlar

• 1687 yılında, Venediklilerin Osmanlı’ya karşı saldırısı sırasında Atina büyük zarar gördü.

• Parthenon, Venedik bombardımanında cephanelik olarak kullanıldığı sırada patladı ve büyük ölçüde yıkıldı.

• 18. yüzyılda şehir yeniden toparlandı, ancak bir daha eski ihtişamına ulaşamadı.

Yunan İsyanı ve Osmanlı'nın Sonu

• 1821’de başlayan Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasında Atina önemli bir savaş alanı oldu.

• Şehir birkaç kez el değiştirdi. 1833’te Osmanlı yönetimi sona erdi.

• Ardından, Atina modern Yunan Krallığı’nın başkenti ilan edildi (1834).

Miras ve Etkiler

Osmanlı döneminden günümüze kalan yapılar arasında şunlar bulunmaktadır:

• Fethiye Camii
• Tzistarakis Camii (bugün seramik müzesi)
• Hadrian Kütüphanesi çevresindeki hamam kalıntıları
• Bazı çeşmeler ve mezar taşları

Bu dönemin izleri Atina’nın sokak dokusunda hâlâ fark edilebilir, ancak Yunan bağımsızlık sonrası şehir büyük ölçüde klasik Yunan kimliğine geri dönüştürüldü.

Son olarak, Osmanlı yapılarına ne olduğunu özetlemesini istediğim de ise şu cevabı aldım:

• Bugün Osmanlı yapılarının bir kısmı kültürel amaçlarla restore edilip müzeye veya sergi salonuna dönüştürülmüştür.

• O dönem, Atina tipik bir Osmanlı taşra kasabasıydı; kozmopolit bir yapısı ve sade ama düzenli bir günlük yaşamı vardı.

Şimdi gelelim en net hatırladığım Atina’ya son seyahatime. Restoranlarda Yunan mutfağının en lezzetli yemeklerini tecrübe ederken kulüplerde ise Yunan kültürünün şimdilerde en popüler şarkıcılarını dinlediğimiz harika canlı müzik performanslarına tanık olduk. İşte gün gün yaşadıklarımız:

Atina'ya dört gecelemeli bir kaçış: Müzik, deniz ve lezzet

Yoğun bir iş dönemimin ardından Atina’ya giderek kendime kısa ama dopdolu bir kaçamak hediye ettim: Yunanistan’ın büyüleyici başkenti, tarihi sokaklarının enerjisi, lezzetli sofraları ve tabii ki gece hayatıyla yine şaşırtmadı. Yazının bundan sonraki bölümünü Atina’ya gitmek isteyenler için bir tür “yeme içme eğlence rehberi” olarak algılayabilirsiniz.

Cuma: Gecenin kraliçesi Anna Vissi ile başlangıç

Cuma gecesi 21.00'de Atina Havalimanı’na iniş yaptıktan sonra otele kısa bir uğrayış ve hızlı bir hazırlığın ardından, gecenin yıldızı için rotamız Hotel Ermou’ya çevrildi. Anna Vissi’yi canlı dinlemek harika bir deneyimdi. Yunan müziğinin divası sahnede adeta devleşti. Anna Vissi öncesinde ve molalarında sahneye çıkanlar da çok başarılı genç Yunan şarkıcılardı. Yaşına rağmen güzel bir koreografi ile bol bol dans ederek şarkılarını söylerken, kendisine yine genç ve yetenekli Yunan dansçılar eşlik etti. Atina seyahatime Anna Vissi sayesinde müthiş bir enerjiyle başlamış oldum.

Cumartesi: Brunch, deniz ve şık sofralar

Normalde sabah erken kalktığımı beni tanıyanlar bilir (duruma göre sabah 5 veya 6’da kalkarım). Tatillerde bu alışkanlığımı esnetebiliyorum. Aslında tatillerde tam deşarj için normal bir günümden ve rutinlerimden tamamen uzaklaşabiliyorum. Örneğin tatillerde hiçbir zaman yeme içmeme dikkat etmem. Keyfini çıkarır, istediğimi yer içerim.

Atina seyahatinde de benzer bir kafa yapısıyla son derece rahattım. Güne geç başlamanın keyfini Athene’de brunch ile çıkardık. Ardından deniz havası almak için Akti’ye geçtik; burası Atina’nın Beymen Brasserie veya Lucca’sı diyebilirim. Akşam ise Zurbaran’da şık bir akşam yemeği bizi bekliyordu. Şehrin stil sahibi insanlarıyla dolu bu mekânda, atmosfer de menü de oldukça etkileyiciydi. Ancak yemekten sonra barda biraz oturup takılalım dediğimiz sırada barda oturmak için de rezervasyon yapmış olmamız gerektiğini bize hatırlattılar. Biz de bunun üzerine yolun karşı tarafındaki bir başka güzel restorana, Woo Woo Athens’a geçtik.  Mekanlar arasında enerji de fark ediyor gerçekten. Önceki Zurbaran’ın yemekleri güzeldi, bir sürü yüksek kaliteli müşterisi vardı ancak enerjisi çok pozitif değildi (bu bir hissiyat, tam olarak tanımlayamıyorum). Woo Woo’ya geçtik, insanlar lezzetli yemeklerini yerken samimi bir şekilde eğleniyorlardı. Burada Hem Frank Sinatra tarzı klasikleşmiş popüler şarkılar canlı olarak söyleniyor, hem de sonrasında mekân ‘club’a dönüşüyor. Burada birkaç Türk arkadaşımıza rastladık. Gecenin devamında yine yakınlarda adını hatırlayamadığım bir gece kulübüne gittik. Atina’da da İstanbul gibi gece hiçbir zaman erken bitmiyor…

Pazar: Artık bizden biri sayılan Remos

Öğleden sonra rotamız Barbarossa’ydı. Burası bana Mykonos sahillerini anımsattı: Beyazlar içindeki dekorasyon, sahil ve ferah kokteyller… Gündüzden akşam enerjisine geçiş burada başladı. Canlı müzik performansı da oldukça başarılıydı. Akşam yemeğinde ise bu sefer planlı olarak Woo Woo Athens vardı sırada. Sonrası mı? Elbette Atina’nın en bilinen gece kulüplerinden Nox’ta Yunan müziğinin yıldızlarından Remos ile sabaha kadar dans! Burada da Türklerle karşılaşmak kaçınılmazdı. Tabii Remos’un canlı performansını kaçırmak istemeyen Türkler arasında çok hoşlanmadığım veya sevdiğim insanlar da vardı. Ayrıca biz de bir gece önce karşılaştığımız Türk dostlarımızı masamızda ağırladık. Remos, geç sahneye çıktığı gibi geç de iniyor! Ama hakkını sonuna kadar veriyor. Şöyle söyleyeyim size, Remos sahneye gece yarısından sonra çıktı. Gece 1 ile 2 arasında şarkı söyledi. Sonra gece 3.30 gibi tekrar sahneye çıktı. Normal rutin gününde sabahın 5’inde kalkan ben, sabah 5 olduğunda yanımdaki arkadaşlara “Sabah oldu, artık çıkalım mı?” diye sorduğumda “Hayır, bu çok keyifli, biraz daha kalalım” karşılığını alabiliyordum. Neticede gecenin sonunda çok komik bir görüntü oluştu. Bu tonton Remos kendisine atılan çiçek ve sepetler üst üste yığılıp adeta bir tepe oluşturunca, bu tepenin arkasında şarkı söylemeye devam ediyordu ve ben arkadaşlarımı bu manzaradaki mekândan çıkmaya ikna ettiğimde saat artık 5.30’u bulmuştu. İlginç bir durum da Yunanca bilmeyen arkadaşlarımın Remos’un şarkılarını ezbere söylemeleriydi, hatta Remos yanımıza gelip mikrofonu uzattığında canlı olarak o şarkıyı söylemelerine tanık oldum. Enteresan bir milletiz gerçekten. Bir şeyi sevdik mi seviyoruz. Tabii Yunan taverna müziğinin Türk müziğine benzerliğini belirtmeme gerek yok. Aşina olduğumuz bu ezgileri dillendirmek kendimizi ülkemizde hissetmemize sebep oluyor.

Pazartesi: Şehirle kaynaşma zamanı

Yoğun program temposundan sonra pazartesiyi biraz daha sakin geçirdik. Daha sonra “şehrin yerel ruhunu” yakalamak için çarşı pazar gezdik, alışveriş yaptık. Alışverişin ilginç tarafı, Atina’da olmama rağmen, alışverişin büyük bölümünü orada bir hafta önce açılan Vakko’dan yapmamdı. Ancak herkese tavsiye ediyorum, vergi iadesi de dahil edildiğinde Türkiye’den daha uygun fiyatlara geliyor! Akşam yemeği için seçtiğimiz Iodio ise bir lezzet şöleni sundu: deniz mahsulleriyle donatılmış bir masa ve Ege’nin taptaze tatları.

Ertesi gün İstanbul’a geri dönüş yolunda havalimanından bol bol zeytinyağı, zeytin, peynir, bal ve bizim damak tadımıza uygun ürünleri alıp seyahatimizi tamamladık.

Son Atina seyahatim oldukça yoğun, benim rutinimle taban tabana zıt ve eğlenceli oldu diyebilirim. Soranlar için bire bir aynı planı öneriyorum…

Hem bol seçenekli hem ucuz

Tabii Atina’ya her gittiğimde farklı yerlerde yemek yiyip konakladığımı, farklı müzeleri veya turistik bölgeleri gezdiğimi söyleyebilirim. Şehirde gidilecek yüzlerce mekân ve ilgi alanınıza göre gerçekleştirilecek sayısız etkinlik var. O yüzden herkes kendi kafa yapısına göre farklı programlar oluşturabilir.

Şehrin farklı yerlerine dağılmış mekânları, müthiş lezzetli yemekleri ve sabaha kadar süren eğlencesiyle, her yeri tarih kokan Atina’da gerçekten keyifli vakit geçirebilirsiniz. Bunu da Türkiye’deki fiyatların çok daha altında bir bütçeyle gerçekleştirebilirsiniz. Atina’da en pahalı ve her şeyi deneyimlediğimiz (içkiler dahil) bir öğünde bile kişi başı 50 avrodan daha fazla ödemedik.

İstanbul’dan 1-1,5 saatlik kısa bir uçuşla gidebileceğiniz Atina’yı “yakın civarda gidebileceğiniz harika destinasyonlar” kategorisinde öneriyorum.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için