Mozart ve Redbull’un şehri Salzburg

Geçen ay Salzburg yakınlarında kayak merkezi Kitzbühel’de Avrupa Girişimciler Forumu’na katıldım. Etkinlikten 1 gün önce Salzburg’da vakit geçirme şansım oldu. Bu yazımda ziyaret etmekten gerçekten keyif aldığım Salzburg’la ilgili gözlemlerimi ve edindiğim bilgileri aktaracağım.

Kitzbühel’deki etkinlikten bir gün önce Salzburg’a gidip şehrin tadını çıkardık. Mozart Müzesi’nin tam karşısında 1800’lü yıllarda yapılmış tarihi ve güzel bir otelde kaldık. Otele sabah saatlerinde vardıktan sonra ilk iş olarak otelimizin karşısındaki Mozart Müzesi’ni gezdik. Mozart’ın hayatıyla ilgili detaylı bilgiler içeren görsel ve sözlü sunumları izledikten sonra bu müzik dehasına hayranlığımın arttığını söyleyebilirim. Mozart'ın doğum yeri olan kent, her yıl düzenlenmekte olan Salzburg Festivali ile binlerce klasik müzik hayranını kendisine çekmekte. Mozart’la ilgili ayrı bir blog yazısı kaleme alacağımı da şimdiden duyurmak isterim. Şimdilik müzede çektiğim bazı görsellerle yetinelim: 



En büyük ortaçağ kalelerinden Hohensalzburg

Müzeden sonra şehri yürüyerek gezdik, ilk olarak yol rotamızın üzerindeki Mirabell Sarayı'ndan geçtik, vakit kaybetmemek adına bahçesinde sandviçimizi yedik.

Mirabell Sarayı'nın bahçesi

Sonrasında nehrin etrafında ve eski şehirde iki saatin üzerinde yürüyüp Salzburg Müzesi’ni gezdik. Salzburg Müzesi'nin özellikle mimari ve müzik bölümleri dikkatimi çekti. Fikir vermesi açısından aynı müzede bu iki farklı konseptle ilgili çektiğim görselleri paylaşıyorum. Önce mimariden başlayalım (burada Türkiye'yi ilgilendiren görseller özellikle dikkatimi çekti):

Şimdi de müzenin müzik bölümündeki bazı görselleri paylaşayım:

Sonrasında müzenin bulunduğu büyük meydanda cafede oturup kahve içtik. Yarım saatlik ara verip kahve keyfi yaptıktan sonra yakındaki fünikülere binerek Salzburg’un meşhur Hohensalzburg Kalesi’ne çıktık. Şehrin her yerinden gözlemleyebileceğiniz en yüksek tepesine konuşlandırılmış Hohensalzburg Kalesi, Avusturya'nın Salzburg şehrinde büyük bir ortaçağ kalesi.

Salzburg'un prens-piskoposlarının emriyle Festungsberg dağının tepesine, 506 m yüksekliğe inşa edilmiş. Kale, 250 m uzunluğu ve 150 m genişliğiyle Avrupa'nın en büyük ortaçağ kalelerinden biri. Kaleye çıkmak başlı başına bir iş, içeride de müzeye dönüştürülmüş farklı odalarda Avusturya’nın tarihine tanıklık ediyorsunuz.



Avusturya’da Avustralyalılarla keyifli sohbet

Kale ziyaretini tamamladıktan sonra tekrar fünikülerle aşağıya indik. Bizimle aynı kabinde bulunan Avustralyalılarla güzel bir sohbet ettik. Aksanlarından hemen tanıdığım Avustralyalılar da bizim Türk olduğumuz öğrenince aynı pozitiflikte bize karşılık verdiler. Yakın bir zamanda da Avustralya’ya gitmek istiyorum.

Avustralya’dan Avusturya’ya geri gelelim. Salzburg Avusturya'nın orta-kuzey kesimindeki yerleşim bölgesi ve Avusturya'nın bir eyaleti. 150,000'i aşkın nüfusuyla Avusturya'nın dördüncü büyük şehri. Alp Dağları'nın eteğinde, Almanya sınırında, Viyana'nın 270 km batısında yer alan aynı isimli eyaletin de başkenti. Salzach nehrinin kenarında yer alan bu kent, adını buranın ilk sakinlerinin hayatlarını kazandıkları zengin tuz madeninden almış (kaynak: Vikipedi).

Salzburg şehrinin tarihi merkezi 1996 yılında UNESCO tarafından bir Dünya Mirası olarak ilan edilmiş. Hohensalzburg Kalesi’nin dışında Salzburg’da gezilecek yerler: Mirabell Sarayı, Aigen sarayı, Leopoldskron Sarayı, Fransiskan Kilisesi, Arenberg Kalesi, Salzburg Müzesi, Avusturya sokak tünelleri ve dünyaca ünlü su oyunları.

İlgimi çeken iki dükkân

Yürüyerek gezdiğimiz şehirde, kale ziyaretinin ardından akşamüzeri aşağıya indikten sonra Salzburg’un İstiklal Caddesi diye adlandırabileceğimiz Getreidegasse Caddesi’nde tur attık. Başlangıcında St. Blasius Kilisesi'nin yer aldığı Salzburg'un bu en ünlü alışveriş caddesinde ilgimi iki dükkân çekti. Birincisi Salzburg’un bana göre Mozart’tan sonraki en meşhur markası Redbull’un iki farklı konseptteki dükkânı. Birincisi klasik bir şekilde Formula 1 ve spor eşyaları satan bir mağazaydı ama beni asıl şaşırtan diğer dükkânda çok şık casual tarzda erkek ve kadın giyim eşyaları olmasıydı. Akşam yemeğine fazla vaktimiz olmadığı için bir dahaki sefere geri dönmek üzere dükkânı hızlıca gezdim.

Hoşuma giden ikinci dükkân da Hollanda menşeli bir peynir mağazasıydı. Hollandalılar başarılı yaptıkları işlere bunu da katmışlar.

“Yok yok” diyebileceğimiz, her çeşit peynirlerini sergiledikleri ve sattıkları bu dükkanda peynir denemeyi bir süre sonra kestim çünkü kısa bir süre sonra akşam yemeği yiyecektik. Ama tattığım peynirlerin hepsi birbirinden lezzetliydi diyebilirim. Hollandalıların iş yapış şekillerine bir kez daha şapka çıkarıyor, Türkiye’deki binlerce değerli peynir üreticisinin de benzer bir gustoya ve sunum kalitesine ulaşmalarını diliyorum.

Akşam yemeğini de tabii ki Schnitzel yiyerek tamamladık. Güzel bir yemek ve sohbetten sonra yine keyif aldığımız otelimize dönüş yaptık. Artık Avrupa Girişimciler Forumu için hazırdık.

 

Bonus: Salzburg'un havadan çekimiş bir görselini şehrin planlamasını anlamanız için aşağıda paylaşıyorum: 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için